28 Aralık 2005

solo test (peg solitaire) çözümü

Burda

geliştirme ortamları ve fiyatları

Microsoft Visual Studio Professional 2005
kaynak
$799.00

Borland JBUILDER 2006
kaynak
Developer $499.00
Enterprise $3,500.00

Borland C++ Builder 6
kaynak
Professional $1,090.00
Enterprise $2,490.00

yuh be kardeşim! ne paralar dönüyor olmalı!

düzeltme: düşündüm de bir yazılım geliştirici çalıştırıp ona aylık yaklaşık 1000$ veren firmalar için bu meblağlar çok değil. yine de masrafları en aza indirmek isteyen kişiler bedava geliştirme ortamları kullanmayı seçeceklerdir (eclipse, netbeans vb.)

amiral battı ve scrabble

hem açık kaynak kodlu hem de bedavaya oyunlar, java ile yapılmış, multiplayer destekleri mevcut:

scrabble

battleshipgame

26 Aralık 2005

mehmet nuri çankaya hakkında

verdiği seminerlerde büyük bir zevkle ve şevkle hızlı bir şekilde anlatmak istediklerini anlatan, yaptığı işi gerçekten sevdiği gözlerinden okunan adam. microsoft'un en iyi yaptığı şeyi yani "pazarlama"yı süper yapan; bundan dolayı da türkiye'de microsoft ile alakalı herşeyde eli bacağı olabilecek kişi. tam istenen tipte bir pazarlamacı, normal bir şeyi bile dinleyenlere mükemmelmiş gibi göstermeye gayret ediyor.

ruj

kadınların dudaklarına sürerek derilerini kimyasal madde manyağı yaptıkları, bir de temizleme mendili ile çıkarırken dudaklarına gerçek rengini kaybettirerek, kendilerini bu şeytan icadını almaya mahkum ederek kozmetik firmalarını zengin ettikleri kimyasal.

"bir insan neden doğal güzelliğini bir boya ile gölgelemek ister ki?" -wonder woman, justice league, 2000küsür
"senin için demesi kolay hıh" -wonder woman'a cevaben, kıskanç ruj deneyici kadın

prolog

rekürsif mantık en zor anlanabilen yazılım mantığı olduğu için tamamen bu mantığa dayalı bu prolog adlı şeyi kavramak bir çin işkencesidir. yıllarca iteratif algoritmalar gerçekleyen bir insan evladının bu zımbırtıyı anlaması doğal olarak kastırır.

bununla yazılmış şeyler "bir program yazıldığından çok okunur" gerçeğine ters tepki yapar.

bunu anlatırlarken ilk örnek hep anne baba çocuk örneğidir.yani o onun annesi ise su bunun babasıdır, diğeri onun kardeşi olur falan filan. ailevi ilişkileri temsil etmek için birebir olmalı bu hede.

father(x,y) :- parent(x,y), male(x).
mother(x,y) :- parent(x,y), female(x).
parent(x,y) :- father(x,y).
parent(x,y) :- mother(x,y). *

gibi.

timer

saat dakika saniye göstermek isteyen kişilerce kullanılabilecek bir nesne. genelde milisaniye cinsinden bir interval alanı olur, buna 1000 yazarsanız enable özelliği true yapıldığından itibaren 1 saniyede bir methodunun içine yazdığınız şeyi yapar. bir tane kullanıp hesap kitap yapacağınıza saat dakika ve saniye için birer tane kullanın, hepsinin interval ını ne kadar zamanda bir yapması gerekiyorsa o kadar verin takılsınlar kafalarına göre. siz hesap kitap yapmayın mod kaç ise onun üzerinde 1er arttırma işlemi yapın. illa saat saniye dakika göstermek için kullanmanız gerekmez, belli süreler içerisinde bir şey yapmak isterseniz kullanabilirsiniz.

mesela her 10 ms de bir nükleer reaktörü kontrol etmek. mesela yani. veya her 3 ms de bir hack saldırısı var mı kontrol etmek için.

fifa 2006

adamlara ne kadar sert girerseniz girin hep avantaja bırakıyor hakem. ama 20 saniye sonra avantaj kaybolunca faul çalıyor ve sarı veya kırmızı kart gösteriyor. bu özelliği çok saçma olmuş, mesela ben karşılıklı oynarken baktım durduramıyorum dan diye indiriyorum adamları kırıyorum bacaklarını çünkü hakemin umrunda değil. yalnız bazen çok saçma oluyor 3e 1ken adam düşürürsem kırmızı verebilirken aynı şartlarda 1e 1 gole giden adamı düşürünce sadece sarı kart verebiliyor. hatta bazen kart bile vermiyor.

şimdi gelelim oynanabilirliğe, efendim pes varken hakkaten fifa çocuk oyunu gibi. ara paslar, ortalar, şutlar hiçbiri gerçekçi gelmedi bana. yapılabilecekler, girilebilecek pozisyonlar gerçekten kısıtlı. bir de adamın ayağındaki topu alabilmek ve ikili mücadelede forvet elemanını yakalamak makul zorlukta değil, işte bu yüzden adamları düşürmek daha kârlı.

25 Aralık 2005

ayakkabı boyamak

çok uzun süredir ayakkabı boyamıyordum. öyle böyle değil baya uzun süredir. boyadım ayakkabılarım süper oldu. biraz üşengeçlik biraz "nolcak beya"cılık yüzünden olduğundan eski görünen ayakkabılarla dolaşıyormuşum. süper oldular len. eheh.

bizim odanın bir penceresinin üst kısmı tam kapanmıyor şimdi de kar zamanı üfürüyor oda amma soğuk oluyor.

webservices okudum kısmen anladım. evet.

aşırı kişisel bir yazı oldu. neyse napalım kısmet böyleymiş. fc3ten selamlar...

22 Aralık 2005

taşkışla

itü maslak kampüsünün aksine gayet sıcak bir ortamın olduğu, atmosfer olarak apayrı bir yeri olan tarihi yer. (ıssız değil en azından) 216 nolu anfisi ritz-carlton, boğaziçi köprüsü, dolmabahçe sarayının yanındaki cami, maçka parkı, gümüşsuyu ve epey geniş bir boğaz manzarasına sahip, derslik demeye dilin varmadığı villa odası manzaralı bir mekandır. gerçi hiç boğaz manzaralı villa görmedim ya neyse.

21 Aralık 2005

sscanf

c'de işleri kolaylaştıran nadide bir fonksiyon. string scanf denilen bu meret bildiğimiz scanf i string için yapıyor. yani boşluklara kadar okuyup boşlukları sallamadan kelimeleri okumaya yarıyor. daha başka şeylere de yarıyor da bu çok pratik bir kullanım olabiliyor.

bir örnek üzerinde gösterirsek; diyelim "ben_bir_cumleyim" isimli karakter katarında (char* yani) "naber lem hey ulu kisi" yazıyor olsun. simdi bu cümle içerisindeki kelimeleri tek tek almak için şöyle pratik bir şey yapılabilir:

sscanf(ben_bir_cumleyim, "%s %s %s %s %s", &s1, &s2, &s3, &s4, &s5);

buradaki s1,..s5 lerin her biri artık cümle içindeki bir kelimeyi içermektedir. afiyet olsun.

19 Aralık 2005

tears of the sun (2003)

sanırım o doktor rolünü oynatmak için monica bellucci den daha uygunsuz biri bulunamazdı bu film için. o ne yapmacıklık, o ne rol yapmak öyle. konusunu felan geride bırakıp oyunculuklara baktığımızda hiç bir başarı görülemiyor, her oyuncu rolunde deli gibi sırıtıyor, hatta bazıları harbi harbi sırıtıyor şaka gibi. aksiyon filmi olarak tanıtılsa da yok öyle bişi. sonuç olarak başarılı sayamadım ben hiç bir yönden. özellikle rol olayında dalga geçiyorlar sandım o ne yapmacıklık öyle? neyse olan oldu artık. vasatın da altı bir yapım bence.

buna değil de, buna (bkz: hotel rwanda)

17 Aralık 2005

sunset boulevard (1950)

başroldeki adamın tip olarak tom hanks'a benzediği, norma desmond'ı oynayan aktrisin ise rol yapma olayında aştığı, genel olarak durağan temposu ile izlemesi zor; sürüklemeyen bir delirme hikayesi.

15 Aralık 2005

doom (2005)

doom 3 ün üzerine mi yapılmış bu film bir bilgim yok ama biz ufakken oynadığımız doom ve doom 2 değildi bu film. hiçbir şey beklemeden izledim, vasatın üzerine çıkmadı. pek bir özel olayı yok. izlemeye gerek yok.

12 Aralık 2005

cenap şahabettin

hayat ile ilgili şahane bir tespiti:
"hayat bir çok kişi için yiyip içip ölümü beklemektir."

"en çok gürültü boş tenekelerden çıkar." diyerek boş tenekeleri ayar manyağı yapmış kişi. ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

marifet sayılan bazı şeyler

bir çok gözleme göre değişik marifet çeşitleri, buyrunuz:

sigara içmek
içki içmek
çok fazla sevgili edinmek/değiştirmek
işten kaytarmak
derslerine çalışmamak
kavga etmek
küfür etmek
yalan söylemek
birilerini kandırıp dolandırmak
eşek şakası yapmak
çok fazla para harcamak
birileriyle alay etmek
birinin fikirlerine saygı duymayarak onu hor görmek
birilerinden kendini üstün görmek
ortalığı karıştırmak (provakasyon)

(burdaki garip olan olay bunların bir çok insan tarafından marifet sayılmasıdır) bir daha (bkz: marifet)

10 Aralık 2005

imdb.com film puan listem

http://www.imdb.com/mymovies/list?l=6311723 dan erişilebilir.

jigsaw puzzle (yapboz projesi)

java ile gerçeklenmiş açık kaynak kodlu bir yapboz projesi:

http://sourceforge.net/projects/jigsaw/

vcl60.bpl hatası

borland c++ builder da yazdığınız programın diğer bilgisayarlarda da çalışmasını istiyorsanız:

http://www.tek-tips.com/faqs.cfm?pid=101&fid=189

"1) project->options->linker->use dynamic rtl

2) project->options->packages->build with runtime packages

tikleri kaldırılmalıdır."

1 Aralık 2005

bridget jones's diary (2001)

kitabını bilemem ama filminde varlığı boyunca tek derdi 5-10 kilo fazlası ve kendisini aldatan gerizekalı erkek arkadaşı olan, hayatı boyunca hiç maddi sıkıntı çekmemiş, yani refah ülkelerinde yaşayıp da dünyanın geri kalanı hakkında hiç düşünmemiş; yaptığı saçma sapan işlerle normalde bilim adamlarının, gerçekten hakeden insanların hayallerinde göremeyeceği paraları alan dallama bir bayanın öyküsü vardı. hayatında tek sıkıntısı uçkuru olan bir kişinin esasında hiç kayda değmeyecek yaşamından bir kesit izlenmiş olunuyordu filmde.

"ülkelerince" 2. sınıf insan mualemesi gören 3. dünya ülkesi bireyi bir erkeğin gözünden bu film bu şekilde görülebilir.

allah akıl fikir versin... hepimize...

29 Kasım 2005

mülteci

tebrik ediyorum efendim şebnem ferah'ı... ne kadar güzel şarkılar yapıyorsun...helal olsun sana!

ben bir mülteciyim
yüreğimde yaşıyorum
esir değil kul hiç değil
kendimde yaşıyorum

ben bir mülteciyim
burda aslında sınır yok
kazanmak kaybetmek yok
bu güçten daha büyük güç yok


-systems dersine gidecek olan mehmet efendi... 29 kasım 2005, 09:41 salı

27 Kasım 2005

the island (2005)

bol kovalamacalı, yeri geldiğinde duygusal öğeleri kullanan, gereksiz bir kaç sahne haricinde izlenebilir epey aksiyon içeren yapım. çok fazla yenilik getirdiği söylenemez ama yine de kalburüstü bir seyirlik. tavsiye edilebilir.

26 Kasım 2005

nel mio amore (2004)

sık sık başroldeki bayanın geçmişinden kesitler göstererek bir aile dramını anlatarak, sevgi ve sınıf ayrımları üzerinde duran sadece içerdiği müthiş manzaraları için bile izlemeye değer italyan sinema yapımı. içerdiği doğa manzaralarını gördükten sonra şurdan bir ev alsak ne kadara malolur acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz. ha sonra gerçek hayata dönüp kendi kendinize "hade len sen nere oralardan arazi almak nere" diyorsunuz.

master and commander: the far side of the world (2004)

"züper ingilizler, ingiltere işgal altına girebilir" temalı parça parça izleyince bile sıkıcı dakikalar yaşatan; aksiyon filmi olarak bakıldığında başarısız bulunabilir, dram olarak bakılırsa bir nebze olaylar ilgi çekici görünebilir, komedi olarak bakarsanız yanlış bakmış olursunuz. tam olarak bitmiyor esasında, ben şahsen bolca mantık hatası buldum belki de benim suçumdur. izlenmezse de bir şey kaybedilmez. (bkz: gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var)

serpico (1973)

kokuşmuş bir sistemde "doğru" olanı yapmak isteyen bir polisin hikayesi. kaşınmaması gereken yerleri kaşımanın insana nelere malolacağı anlatılıyor filmde.

--- spoiler ---
kendi içinde birilerinin ceplerini doldurmaya yönelik kurulmuş bir çarka çomak sokmanın bedelinin suratına bir kurşun yemek ve sonsuz mutsuzluk, sıkıntı, huzursuzluk olduğunu, esasında tek kişinin hiçbir şey değiştiremeyeceğinin farkına varılmasıdır filmin özeti.
--- spoiler ---

stewie griffin: the untold story (2005)

--- spoiler ---
filmin içindeki korsan yayın muhabbetinin daha dvdsi satışa sunulmadan bir kopyasının internete sızması ile kendi içinde acayip bir ironiye sahne olan süper çizgi film. hem illegal kopyanın internete sızdığı ile dalga geçilmesi hem de buna maruz kalması çok ilginç. belki de kendi marifetleridir kim bilir...

en güzel kısımları sansür olayına maruz kalmadığı için küfür ile harmanlanmış kısımları idi bence çünkü herşey serbest bir mantıkla söylenmek istenen direk söylenmiş. özellikle stewie ile ikide bir fuck lafını kullanan chris'in şirret karısı arasında geçen diyalog mükemmel olmuş. ayrıca her ne kadar bir çok kesimden aşırı tepki alacak olsa da isalı kısım komik olmuş. dediğim gibi, söylemek veya göstermek istediklerini direk sunduğu için kişişel düşünceler düşünülmeden yapılmış. sadece gülmek için. üzerinde vay efendim isaya hakaret etti demektense üzerinde düşünmemek en mantıklısı. zaten çok bir mesaj verme amacı yok, sadece eğlence.
--- spoiler ---

sınırlara hapsolmadan neredeyse herşeyle dalga geçen bu yapım izlenmeli.

13 Kasım 2005

istiklal caddesi nin granit kaplanmasi

sadece kendi keyfini düşünen bazı kişilerce sadece görünen kısmı ile bok atılan olay. hatta at gözlüğü ile ne kadar kısmını gördüğünü bile anlamayan bazı kimselerce sadece prim yapmak (bkz: hakaret ile prim yapmak) için eleştiriliyor olması çok acı bir mevzu. şimdi tamam eleştirmek güzeldir, iyidir de; sadece ufacık bilgi birikimiyle (belki de büyük ama görüldüğü üzere yeterli olmamış bazı durumlarda) olayın iç yüzünü arka planını sanki binlerce proje yapmışçasına eleştirmek pek makul bir hareket değildir.

ilk olarak belli zaman aralıklarıyla bazı malzemelerin yenilenmesi gerekmektedir, "vay efendim sen niye bunu yeniliyorsun dallamasın" demeden önce etraflıca düşünmek, "ne diyorum ben attığım anlaşılmasın" demek gerekir en azından.

daha sonra uygulamada hatalar olabileceği, zaten insan denilen yaratığın da hatalar yapabileceği göz önüne alınarak mevcut hatalara dikkat çekilmelidir. yapıcı, mantıklı, sığ olmayan olay budur. mesela iki yönün de kazılması bir hata olarak görülebilir ama belki de başka bir bakış açısı bu yolun üzerindeki yenilemenin en kısa zamanda bitirilmesini amaçlandığı için böyle bir yol seçilmiş olduğunu belirtebilir. hatalı olup olmadığı tartışmaya açıktır.

bir başka eleştirilebilecek olay da ağaçların sökülmesidir. ilk olarak o ağaçların oraya konulma sebebi süstür. fakat gelişen ve değişen her sistemde olduğu gibi bu süslerin de yarardan çok zarara sebep olması durumunda bu süsten vazgeçilmesi daha yararlı ve mantıklı (makul düşünmek isteyen bünyeler için) olacaktır. gelelim zararına, bu ağaçların kökleri büyüdükçe mevcut altyapı sistemine (elektrik, telefon hede hödö kabloları vs) zarar vermekte ve bu sadece göz zevki için koskoca bir ilçenin altyapı problemi yaşamasına sebep olmaktadır. şimdi hem altyapısal sorunlara küfredip hem de göz zevki isteyenler için bu iki olayın birbiri ile ilişkisini göz önüne aldığında doğal olarak altyapısal sorunlara öncelik vermek gerekmekteğini göreceklerdir (makul seviyede toplumsal yarar sağlamak isteyen makul biri olmak istiyorsanız) ayrıca o ağaçlar çöpe atılmış değildir, başka bir yere taşınmıştır.

bu uzun laf salatasından çıkarılacak sonuçlar; size bok gibi görünen bir şey olabilir fakat yeterli bilgi seviyesine veya konuda uzmanlık seviyesinde bilgi derinliğine sahip olmadığınız durumlarda o kötü sandığınız şeyin aslında daha yararlı bir amaç için olabileceği aklınızın ucuna gelse, hem sizin için hem de toplum için daha iyi olacaktır, "yok gelmeyecek aklıma, sokarım böyle projeye oh rahatladım" şeklinde yaklaşımlar sadece kavga arama, bok atma seviyesinde kalacak; "ha ha, evet çok haklısın süpersin" şeklinde sığ karşılıklar almanıza ve kendinizi dinletememenize sebep olacaktır. (ben de bu konuda çok şahane bilgilere sahibim demiyorum, sadece bir kaç açıdan bakmaya çalışıldığında yapılmaya çalışılan güzel şeyler görülebileceğini söylemek istiyorum. hatalar da var)

amaca yönelik araçları ve uygulamaları eleştirebilirsiniz, bunda hiçbir sorun yok ama olaylara son derece sığ ve at gözlüğü ile bakmak kişinin hem kendi zararına hem de toplumun zararına olacaktır. "kazdılar bok gibi oldu" veya "ağaçlar söküldü yılbaşı ışıklarını götümüze mi takacaz" şeklinde yaklaşımlar anlamsızdır. yarın öbür gün o ağacın köklerinin zarar verdiği bir telefon hattının çalışmaması yüzünden ölebilecek yakınlarınız olabileceği veya en lazım olduğu anda elektriğinizin olmaması düşünüldüğünde, ağaçların kaldırılması süsten daha önceliklidir bence.

ha arkada birilerinin cebi doldurulmaya, mafyalar ihale almaya devam ediyor olabilir; bunlar kanıtlanıp sonuna kadar eleştirilebilir, eleştirilmelidir de.

kötü yönlerle en azından iyi yönleri de sunmak gereklidir, adil olan budur.

sorunları düşünmeden "ah gitti güzelim cadde" dememek lazım. çünkü sadece "ah gitti cadde" demek hiç bir zike merhem olmuyor afedersiniz.

12 Kasım 2005

compiler (derleyici)

hatalarınızı yüzünüze vurmakla mükellef modern çağ şeysi. acı söyleyen dost. kimisi parayla kimisi bedava.

29 Ekim 2005

iki süper komik itiraf

PIPIS; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 30; İl: İzmir
Ellerinde alışveriş torbalarıyla eve giderken rastladığım arkadaşlarımın, "Bak halimize, bekarlığın kıymetini bil!" demelerine gıcık oluyorum. "Gece karının koynundayken böyle demiyorsun ama!" dememek için kendimi zor tutuyorum.

hamsikomposto; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 49; İl: İstanbul
Üç yıl önce karın ağrısı ile Ankara'da büyük bir hastanenin acil servisine başvurdum. Ortalık çok kalabalıktı. Ağrım şiddetliydi. Sıra bir türlü bana gelmeyince sinirlendim. Önce oradaki sağlık görevlileriyle tartıştım, sonra acil şefine şikayette bulundum. Şikayet sırasında, "Maaşınız verdiğimiz vergilerden ödeniyor" gibi bir şey söyleyince acil şefi cebinden bozuk para çıkarıp avucuma koydu, "Senin verginden bizim hastaneye düşen pay. Al başka hastaneye git" dedi.

kaynak: itiraf.com 29 ekim

time machine beyond the da vinci code (2004)

the da vinci code kitabının insanların merağını tetiklediği isa ve mary magdelena, holy grail, isa'nın kızı rivayet edilen sarah, isa'nın soyu, tapınak şovalyeleri vb. konularında kitabın öne sürdüklerini araştırmacıların anlattıklarıyla aydınlatmaya gayret eden 2004 yapımı belgesel.

iki kitap (goriot baba ve hayata dair öyküler)

goriot baba (le pere goriot): hayırsız evlat ve baba yüreği üzerine bol tasvirli, hayatın acı gerçekleri üzerine kurulu fransız sosyetesine de değinen balzac'ın insanlık güldürüsü eserinin bir parçası olan kitap.

hayata dair öyküler: yavuz bahadıroğlu'nun genellikle hayatın acı gerçekleri üzerinde duran hikayeler kitabı.

itü maslak kampüsü

yurtta kalınırsa burada günde en az 30 dakika, kalınmazsa en az 15 dakika yürüyüş yapılır/yapılmak zorunda kalınır. yani bu kampüste yaşanacak 4 yıl zarfında ayrıca spor salonunda falan yürümeye/koşmaya gerek kalmaz.

ha bir de yurttan arabayla kampüsteki spor salonuna gelip yürüyen bantlarda koşup/yürüyüp arabayla yurda geri dönenler vardır.

theme park inc

theme park manager olarak da bilinen 2000 yapımı, kurduğunuz parkın daha çok işletmecilik (finansman, insan kaynakları, müşteri memnuniyeti) ayrıntılarıyla uğraşabileceğiniz, görevleri ile ilerlemeceli theme park oyunu.

ayrıca (bkz: theme park world)

85m otobüsü hakkında

yenibosna - mecidiyeköy arası çalışan otobüstür.

bu otobüse köprü trafiği olmadığında ve yoğun saatlerde binmediyseniz; (yoğun saatler genelde; 7:00-10:30 arası ve 16:30-20:00 arasıdır) ortalama 25-30 dakikada mecidiyeköye çok zorluk çekmeden gidebilirsiniz.

aksi takdirde haliçten geçtikten sonra başlayan hayvani köprü trafiğine takılmamanız pek mümkün değildir. eğer ki yoğun saatlerde binmek zorunda kaldıysanız kendinizi ortalama 1 saat ila 1 saat 20 dakika arası dur-kalk şeklinde ilerlemeye çalışan inanılmaz yoğun bir trafikte bulursunuz. o andan sonra alternatif olmadığı için elinizden bir şey gelmediğiyle kalır, çok sinir bozucu bir şekilde beklemek zorunda kalabilirsiniz. bu yüzden otobüse binerken her ihtimale karşı mp3 player, kitap, gazete vb. o anda size dünyanın en kurtarıcı en mükemmel gelecek icatlarını yanınızda bulundurmanız yararınıza olacaktır.

23 Ekim 2005

theme park world

yakın zamanda ps2 için de yeni bir versiyonu çıkacak olan bullfrog'un theme hospital gibi bir şeyler kurup, işletmeye yönelik gayet eğlenceli ve değişik bir kendi parkını kurmaca oyunu. sadece kendi parkınızı envai çeşit oyuncak ve alet ile kurmakla kalmıyorsunuz, kurduğunuz ve tasarladığınız oyuncaklara binerek nasıl olmuş test edebiliyorsunuz. oynadıkça bir çok ayrıntılarla karşılaşılarak şaşırılabiliniyor.

windows xp ve 2000lerde sadece bir kere oynadıktan sonra hiçbir hata vermeden windows'a geri dönme sorunu ile ilgili ayrıntılı bilgi, çözüm ve gerekli dosyalar şurdan temin edilebilir: www.adamhearn.co.uk/games/themeparkworld/tpwwin2kfix.html

c++ da exe ikonu değişimi

borland c++ builder dan herhangi biri ile proje sonucunda üretilen .exe nin ikonunu değiştirmek için:

http://bdn.borland.com/article/0,1410,28893,00.html

17 Ekim 2005

iki püf noktası

c++ için iki güzel püf noktalı link:

"StringGrid'e combobox ekleyip güzel bir şekilde çalıştırmak"
http://www.functionx.com/bcb/howto/cboxinstringgrid.htm

"passing a vector as an argument"
http://www.phon.ucl.ac.uk/courses/spsci/abc/lesson10.htm

11 Ekim 2005

denge

"denge öyle bir noktadadır ki; o noktada hiç pişmanlık bulunmaz."

10 Ekim 2005

sıfat

geçenlerde (dün) efendi'nin bir sıfat olduğunu soyadım olmadığını belirtmiştim, aklıma şöyle bir örnek daha geldi. mesela ali bey gibi, bey de sıfat. neyse çok uzatmayayım. cümleten kalalım sağlıcakla...

agresif insan şudur:

ota boka bağırıp çağıran, tartışmayı fikir alışverişinden çok bağırarak kudurukluğunu belirtmek için yapan, her şeye ters gidip, "agresifim ben" nidalarıyla kendini bir şey zanneden, kendi ezikliğini şiddet ile örtmeye çalışan; makul mantıklı insanların kendisi ile muhattap olmadığını gördükçe sinirinden deliren, hiç bir şeye yaramayan dandik mahluk.

yarın öbür gün elbet kendisinden daha şirret ve cazgır bir kişi ile karşılaşınca şiddet tutkusu götünde alevler saçarak patlayacak, o zamana kadar kırdığı tüm insanların acısı götünden girmiş asit borusunun tüm iç organlarını eritip parçalayarak ağzından asit fışkırtması ile sonlanacak, belki yine de akıllanmayacak kişi.

batmaya olan merağı yüzünden bir gün kendisine hayvani büyüklükte ve kalınlıkta birşeylerin batacağı kesin olan hede. muhattap olunmaması gereken ezik.

(bkz: kuduruk)
(bkz: şirret)
(bkz: cazgır)
(bkz: şiddet)
(bkz: eziklik)
(bkz: dandik)
(bkz: batacak yer arayan insan modeli)

9 Ekim 2005

açıklama

soyadım efendi değil yanlış anlaşılmasın, bir sıfat olarak kullanıyorum onu, ali efendi, yusuf efendi gibi. baktım da soyadım sanılabilir ki, yok öyle bişi.

16 Eylül 2005

utf-8

c#* ta bir dosyadan birşeyler okuduğunuzda bu kodlamada türkçe karakterleri de alabilirsiniz. eğer dosya kaydedilirken ascii veya unicode seçilmişse okunan veriler arasında türkçe karakterler atlanmış oluyor. eğer türkçe karakterleri de sorun çıkarmadan okumak istiyorsanız, dökümanları kaydederken bu kodlamada kaydetmeniz yeterli olacaktır.

15 Eylül 2005

düğün

misafir olarak gidenler için: bazı bayanlar için süslenerek, oynayarak, altınlarını takıp elaleme nispet ile gösteriş yapmak için icat edildiği yönünde ciddi çıkarımlar yapılabilecek, bazı erkekler için ise sırf hanım istedi diye gidilen kös kös oturulan bir işkencedir düğün.

sahiplerin yardımcıları için: koşturmaca, fazladan iş, gereksiz yere strestir düğün.

sahipleri için: yok yere harcanan paradır, daha değişik yönlerde kullanılabilecek merkez bankası imzalı kağıtların anlamsızca oraya buraya dağıtılmasıdır. bu dağıtımdan en az zararla çıkmak için bir de takı merasimi olur, kendi içinde paradoks olsun diye. o kadar para harcandı, düğünü yapanlara yardımımız dokunsun diye altın, para felan takılır halbuki hiç böyle janjanlı bir şeyler olmasa daha makul seviyelerde harcama olur.

genel olarak: külliyen israftır düğün, her ne kadar sevilen insanların toplanıp eğlendiği birlikte vakit geçirdiği gibi bir hadise olarak görünebilse de, uygulamada sınıfta kalan ekonomi öğrencisidir, dombilidir, taocudur.

14 Eylül 2005

tavuk vermek

bir âdet. evlenmeden önce kızların bekarlığa veda partisi gibi bişi. gecenin bir saati kız tarafına oynanarak ve bol gürültü yaparak bir adet tavuk verilir. bu tavuk pişirilerek evlenecek kız ve arkadaşları falan filan tarafından eğlenerek yenir. bursa'da bolca karşılaşılabilir.

bu acayip gelenek yüzünden kalabalık apartmanlarda oturan kişilerin hasta/çocuk/işe giden/yorgun/erken kalkacak kişiler ayrım yapılmaksızın sanki tüm dünya o evlenecek kişininmişçesine rahatsız edilir. duruma göre polis gelir, eğer polis susturmayı başarırsa bir hiç uğruna uykusundan uyandırılmış insanlar yataklarına sinirli bir şekilde geri dönerler, yok polis geçip giderse bu işkencenin bitmesini beklerler.

başkasına zararı dokunan bir eylemin saygı sınırları aşılarak gerçeklenmesi ise ne geleneğe ne insanlığa sığar.

(bkz: özgürlük)

10 Eylül 2005

kronobiyolojik saat :p :)

07:00: Kortizon salgılamasıyla organizma uyanır. Ancak vücut hâlâ zayıftır, bu nedenle spor yapmaktan kaçının.

08:00: Seks için en iyi zamandır, çünkü bezler fazla miktarda hormon salgılarlar.

10:00: Organizma şimdi faaliyete hazır. İnsan yaratıcı ve dinamik olur.

11:00: Vücudumuz formundadır.

13:00: Vücut formdan bir hayli düşmüştür. Verimlilik gün ortalamasının yüzde 20 altındadır.

15:00: Enerjimiz geri gelmiştir, belleğimiz tam formundadır. Ama bu enerji sabahkinden azdır.

16:00: Spor için en uygun saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumdadır.

17:00: Organların faaliyeti üst düzeydedir. Böbrekler ve mesane çok çalışır. Tırnakların ve saçın en çabuk uzadığı zamandır.

19:00: Tansiyon ve nabız tembelleşir. Tansiyon düşürücü ilaçlar tehlikeli olabilir.

22:00: Sindirim organlarının günlük görevi sona ermiştir. Yenen her şey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalır.

23:00: Tam dinlenme saatidir. Metabolizmanın faaliyeti giderek azalır.

01:00: Verimliliğimiz en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapar, dikkat son derece azalır.

03:00: Bedensel ve ruhsal olarak karanlık bir safhadır. Bu saatte intihar edenlerın sayısı fazlalaşır.

05:00: Hormon salgılaması giderek yükselir, kaybolan enerji geri gelir. Vücut, yeni gün için hazırlanır.

kaynak:
http://www.maksimum.com/maksiclub/haber/115/36820.php

24 Ağustos 2005

south park

bazı bölümlerinin hikayeleri kaba et merkezli olduklarını haykırsa da, genel itibari ile hiç bir şeyi söylemekten veya anlatmaktan çekinmeyen kişilerce çok değişik hikaye örgüleri ile oha, çüş, muhaha efektlerini bol bol çıkarttıran çizgi dizi. sıradışı durumların sıradışı karakterler ve sıradışı yorumlar ile bezendiği, bu üç özellik ile belki de en sıradışı televizyon yapımlarından biri olmuş, başarısı ortada değişik ötesi yapım.

american dad

11 eylül'den sonra amerika'daki yabancılara bakış açısının değişmesi ve paranoyaklaşma durumu ile dalga geçmektedir. yalnız bazen dalga geçer gibi görünmekte iken esasında bu paranoyaya inanılıyormuş hissini de uyandırmıyor değil. diyaloglar ve baş karakter üzerine yoğunlaşıldığı görülmekle birlikte yine amerika'da bir ailenin anlatılması bir yenilik olarak görülemez. konu ve kapsam bakımından yenilik vaat etmemekle birlikte, diyaloglar ve olayların ilgi çekiciliği korunduğu takdirde tutabilecek izlenebilir şahane bir çizgi dizi olmuştur. family guy'daki gibi belden aşağı espri gibi görünen ama sonra laf oyunu ile kurtarılan olaylar rtük vari mekanizmalardan veto yiyebilir. yine de seth macfarlane bu konuları pek takmıyor.

çok yeni bir buluş olmasa da, hoşça vakit geçirterek kendini izlettiren yaklaşık 21 dakikalık çizgi dizidir. tam ismi "american dad!" tir. ailenin soyadı da smith'tir gözden kaçmasın.

futurama

her bölümü birbirinden güzel, hepsi ayrı ince işçiliğin ürünü mükemmel, en güzel çizgi dizi. azımsanamayacak izleyici kitlesi, yayımlanmasını durduran şerefsiz foxtan inanılmaz nefret etmiştir. matt groening yapımına devam için her yolu denemiştir ama bir sonuca ulaşamamıştır.

bir de director's comment ler ile birlikte izleyin, sizin göremediğiniz göndermeleri açıklıyorlar, yapım aşamasında neler düşündüklerini felan anlatıyorlar. harika!

family guy

south park ın hikaye kalitesindeki eksikliği, simpsons ve futurama da büyüklere yönelik konulara değinilmemesi olaylarını gideren harika çizgi dizi. konular özgün, muhabbetler büyüklere yönelik, karakterler ilginç.

ne yazık ki futurama daki "her bölüm için en yüksek performans"a sahip değil. yine de çook beğenerek izlenesi bir dizidir.

damn you vile woman!

it's a wonderful life (1946)

tek kelime ile "müthiş" bir yapım. sinemanın yapıtaşlarından olan bu film frank capra imzası taşıyor. usta bir yönetmen, iyi oyuncular, değişik bir konu ile insanı derinden etkileyen; ruh halini, bakış açısını değiştiren bir film. başyapıt diyenler haklı.

konusunu okuyan bir kişi için "vay çok değişik acaba nasıl" diyerek merak uyandırıyor. daha filmi izlemeden böylece 1-0 önde başlıyor film. filmin son 30 dakikasına kadar "ya acaba konuyu yanlış mı okudum" derken; esas olaylar anlatılıyor aceleyle, hızla, şok ederek gelişiyor. esasında yönetmen bu şekilde doğrusunu yapmış, önce olanlar anlatılıyor, ne kadar önemli olduğu gösteriliyor, gittikçe kötüleşen durum seyirciye hissettiriliyor.

sonunda inanılmaz duygulanıyor insan, gözyaşlarını zor tutuyor. oyunculuk, yönetmenlik, atmosfer, senaryo hepsi süper. "şahane bir film!" herkese çok çok tavsiye olunur.

22 Ağustos 2005

mtv 5

müzik kanalından ziyade envai çeşit şovun gösterildiği acayip kanal. ne zaman baksam ya pimp my ride, ya boiling points, ya ünlülerin şatolarını (ev demeye dilim varmadı), ya da birbirini tanımayan kimseleri everme amaçlı programlar gösteriyorlar.

hiç tanımadığı etmediği kızların odasını karıştıran, yorum yapan, sonra odasına göre görmeden birini seçip anında sevgili olan mı; durup dururken yolda giden adama sataşıp binbir türlü şerefsizlik yapıp sabrını ölçen mi, sırf şov olsun diye eski bir arabayı bmw'ye çeviren mi dersin...elalem nelerle uğraşıyor diyerek gördüğü şatolar, hummerlar, jakuziler, yatlar karşısında afallayan izleyici mi daha garip çözülemez.

21 Ağustos 2005

avrupalı erkek ve türk erkeği arasındaki farklar

-hadi genelleme yapalım-en büyük farkı ikisinin de iki ayrı mekanda doğmuş ve yaşamış olmalarıdır.

biri dünyanın en zengin ülkelerinden birinde maddi sıkıntısı olmadan belki sefa pezevengi olarak dünyaya adımını atmış ve o şekilde yediği önünde yemediği arkasında bir yaşam sürmüştür, o sergi senin o parti benim diye hayatını geçici mutluluklarla taçlandırmış pek fazla sıkıntı yüzü görmemiştir. (şimdi genelleme yapıyoruz, burada avrupalı diyince akla gelen büyük zengin avrupa devletleri, kimsenin aklına fakir ufak devletler gelmez, insanlar aklına getirmek istemez, neyse konuya geri dönelim)

birisi ise devamlı birilerine bağlı, kendi başına kararlar almasına izin verilmeyen, ekonomik anlamda bir türlü belini doğrultamamış bir ülkede dünyaya gelmiştir. gerek bu ülkedeki zengin ve fakir arasındaki çılgın uçurum, gerekse hayat pahalılığı kendisinde onarılması güç yaralar açmıştır. daha ilkokulda yabancı dil öğretimi gösterilen bu kişi, dilini adam gibi öğrenmeden ingilizce düşünmeye başlatılmaya kasılmıştır. bunu atlatan zavallı (acındırma modu) kişi ilköğretimini bitirerek neden bilemediği bir şekilde bir at yarışının ortasında bulmuştur kendini. kendi ilgi alanlarına bakılmaksızın bu kişiye devamlı bir telkin başlamıştır, sanki bu ülkeye sadece ve sadece doktor ve mühendis lazımmış gibi kendisinden doktor veya mühendis olması, hayatını kurtarması, çok paralar kazanması öğütlenmiştir. sonuçta öğütler her ne kadar iyi niyetli olsa da kişinin ilgisi veya yaşamak istediklerine ters durumlar oluşturabilmektedir. neyse efendim sonuçta öğütler doğrudur, paranın hüküm sürdüğü bir dünyada para olmadan yaşam mümkün olmamakla birlikte, bu mühendis ve doktorlar diğer alanlara göre daha kolay iş bulabilmekte gözükmektedir. bu yarışlardan geçen kişimiz eğer hala kafayı yememişse ve hala sağlıklı düşünmeye devam edebiliyorsa şanslı azınlıktadır. doğal olarak bu "para" merkezli hayat mücadelesinin ortasında evini geçindirmekle yükümlü olduğunun bilincindeki türk kişimiz omuzlarına abanan yükün ağırlığını şimdiden hissedip gerekeni yapmak kaygısında doğal olarak bazı şeylerden mahrum kalmış olabilir. burada bu gayet doğaldır, kendisine neden daha bir sefa pezevengi şeklinde yaşamadığını veya çok duygusal olmadığını sormak anlamsız olacaktır. ha her şeye rağmen duygusal birikimlerini kazanan, çok beğenilen o avrupalılar gibi olabilen kişiler de vardır. onlar da zor şartlarda ya çok şanslı ya da çok iyi bir şekilde kendini geliştirebilmiş kişilerdir, kendilerini tebrik etmelidir.

birilerine dalmak yerine az buçuk olayları, nedenlerini düşünsek sonra bazı çıkarımlar yapsak ne güzel olur. eleştirelim evet ama kuru kuru dalmayalım, daha iyiye hep beraber iletişim ile gidelim, gerekeni yapalım. ne zamandan beri kendini hakir görmek iyi bir şey oldu?

son olarak:
benzin vardı da biz mi içtik?

20 Ağustos 2005

hotel rwanda ile ilgili ek yorum

diyecek hem çok şey var hem de hiç bir şey yok bu film için.

diyecek çok şey var; olanlar, dünyanın gidişatı, yabancılaşma, insanlık kavramı, zengin ülkeler, fakir ülkeler, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılık, utanç, insanların anlamsızca birbirine düşürülmeleri, üzerlerinde oynanan oyunları farkedemeyip de nefretlerinin esiri olmuş insanlar, çaresizlik, çıkarları için insanları birbirlerine katlettiren kişiler, karşılık bekleyerek, rüşvet olmadan kendi işini bile yapmayan insanlıktan nasibinin alamamış bencilliğin doruklarındaki mahluklar, para için insanların yaptıkları iğrençlikler, bir oy değeri dahi yok diye insanların ölüme terkedilmesi, değerin nerede yaşanıldığı ile ölçülmesi...

diyecek hiç bir şey yok; neler olmuş, neler oluyor dünyada, televizyonlarda hala o mankenin bu futbolcunun sevgilisi, gece alemleri gösteriliyor, insanlık kavramının yok olması, komşusu aç iken yemekten zaafiyet geçirip yatanlar, kendisine ucu dokunmuyor diye görmezlikten gelmek, nefret ile gözleri dönen kişilerin önüne kimsenin çıkamaması...

bilgi ağır geliyor ama bilmeli ki; belki bir gün bu bilinenler bazı şeyleri değiştirmeye yeter. izlemesi çok zor ama gerekli.

film ile ilgili iki nokta:

--- izlemeyen okumasın ---
ufak bir çocuğun af dilemesi: bir daha tutsi olmayacağım nolur affedin, uslu olacağım nolur bir daha tutsi olmayacağım öldürmeyin beni!

filmin sloganı: When the world closed its eyes, he opened his arms.
--- bitti ---

19 Ağustos 2005

taxi driver (1976)

imdbde de bir çok yerde de göklere çıkarılmış bu film belki de bir beklenti ile izlendiğinden olsa gerek bir anlam bulamadı bende. öyle 2 saate yakın izledim ama elime pek bişi geçmedi, heralde sanırım sanat felan vardı ben anlamadım neyse. ahım şahım bir film değildi açıkçası bence. ya da anlayamadım çok önemli sanatsal (!) şeyleri.

sağlıcakla kalın.

17 Ağustos 2005

snatch (2000)

çok eğlenceli ve çok komik bir filmdi :))) çok sürükleyici hiç sıkılmadan izlenebilir şahane bir film olmuş. çok fazla değişik tipte karakter, içiçe girmiş olaylar, acayip komik diyaloglar.

özellikle brad pitt'in çingene rolü görmeye değer... amma güldüm ya :)

16 Ağustos 2005

hotel rwanda (2004)

sadece kaldırabilecekler izlesin: hotel rwanda

çok fena... inanılmaz... bunlar nasıl insan?

diyecek hem çok şey var hem de hiç bir şey yok.

15 Ağustos 2005

collateral (2004)

son izlediğim filmler hakkında-4
hiç bu kadar sağlam bir film beklemiyordum açıkçası! çok sağlam çok süper bir gerilim filmi olmuş. her an ne olabilir bilemeden izliyoruz, ikisi de kayıp iki elemanın bir takside buluşmaları ve olayların gelişmesi. hem tom cruise hem de jamie foxx çok iyi oyunculuk çıkarmışlar. diyaloglar da kaydedeğer harika ayrıntılar içeriyordu.

-diyaloglar aklımda kaldığı kadarı ile yazılmıştır-

"max, bir adam L.A.'de metroda ölmüş ve 6 saat kimse onu fark etmeden dolaşmış."

"hepimiz sonsuz boşlukta birer hiçiz, ne fark eder ki?"

"-rwanda'da sabah olmadan 10bin kişi öldü bunu fark ettin mi? hiroşima ve nagazakiden sonra bu kadar kısa zamanda bu kadar bir kıyımı önlemek için herhangi bir organizasyona falan kaydoldun mu, umrunda mıydı o zaman? sen lanet olası bir şişkoyu öldürdüğüm için bikbik ediyorsun.
-ama ben hiç bir rwandalı tanımıyorum ki
-peki bu şişko herifi tanıyor muydun?"

süper bir film. izlemek lazım.

madagascar (2005)

son izlediğim filmler hakkında-3
hayvanat bahçesindeki bir zebranın "vahşi yaşam"a gitmek istemesi bu konuda çabaları ve onun arkadaşlarının başından geçenler anlatılmış. şimdi pixar 3d animasyon olayında çıtayı çok yükselttiği için ister istemez artık çok çok kaliteli animasyonlar arıyoruz. bu animasyon da güzel sayılır, hoş. ben pek gönderme göremedim; yerlere yatacak kadar da çok gülmedim ama nihayetinde hoşça zaman geçirtti. penguenleri görmek için izlenebilir. fena değil.

sideways (2004)

son izlediğim filmler hakkında-2
açıkçası ödüllü (bu film oscar olaylarında ilgi çekmişti, tam hatırlayamıyorum şimdi) filmlere biraz çekinerek yaklaşıyorum genelde -her ne kadar genelleme yapmak istemesem de- ödüllü filmler bazen biraz garip oluyor. ya iyi oluyor -ki bu iyi bir şey- ya da anlaşılamaz "sanat" filmleri olup yok yere zaman kaybına sebep oluyorlar. mümkün olduğunca güzel olan filmlere zaman ayırıp izlemeye gayret eden bir izleyici olarak anlattığım manada "sanat" filmlerine rastlamamaya gayret ediyorum. neyse konusu film hakkında pek bilgi vermese de gayet geyik ve düşündürücü bu yapımı da beğendim. sin city (bakınız bi önceki yazım) den sonra izlememe rağmen bende iyi bir izlenim bıraktı. orta yaşlarına gelmiş iki arkadaşın birinin evlenmeden önceki son haftasını bir eğlenceye çevirmek çıktıkları bir yolculuk anlatılıyor. biri yazar olmaya çalışan bir öğretmen diğeri ise kadın düşkünü aktör bu elemanların. ilki hayata epey negatif bakan bir tip, diğeri ise bir parti adamı denilebilir. bunlar bir hafta eğlenmeye gezmeye çıkıyorlar, işte bu gezme hadisesinde başlarına gelen olaylar gayet ilginç, komik, geyik, yerine göre duygulu ve düşündürücü oluyor. izleyip de görmek lazım pek anlatılacak gibi değil :)

-izlemeyen okumasa iyi olur-
en beğendiğim kısımları parti adamı arkadaşının yediği haltlar ve parti yapmaya acayip uğraşması ve sonu idi. -dikkat izlemeyen okumasın sonunu söylüyorum- sonu yok, çok güzel bağlamışlar; zaten mutlu bitse olmazdı, böyle olması bence çok daha iyi olmuş.
-devam-

sin city (2005)

son izlediğim filmler hakkında-1
acayip güçlü oyuncu kadrosu ile dikkatleri üzerine çeken çizgi roman uyarlaması olan bu film gayet güzel olmuş. siyah beyaz görüntülü filmde yer yer renkler de kullanılmış. lafı uzatmadan filmin atmosferi çok iyi belirtmeli, direk içine çekiyor sizi. sanki olaylar yanınızda oluyormuş gibi veya sanki olaylar olurken tanık oluyormuşsunuz gibi bir hava var. nasıl oluyor bilmiyorum ama hakikaten başarılı bir atmosfer yaratılmış. sonu da klişe değil, karakterler de olaylar da ilginç.

-izlemeyen okumazsa iyi olur-
ben şahsen en çok "o konuşmaz" denilen adamın deli adam ("marv" yani adam tam bir psikopat ama iyi manada :p) tarafından arabayla sürüklenişini beğendim :) adam amma manyaktı yahu!
-devam-

13 Ağustos 2005

üç adet özlü söz

->menfaatlerin çarpıştığı yerde iyilik, güzellik, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik yoktur.

->borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.

->kul hayal edermiş, kader de ona kıs kıs gülermiş; ben sana ne oyunlar oynayacağım dermiş.

üzerinde düşünün bakalım...

12 Ağustos 2005

gta san andreas ipuçları

gta san andreas için çılgın bir bilgi kaynağı: şurda
özellikle en alttaki txt ler süper.

10 Ağustos 2005

sky captain and the world of tomorrow (2004)

bir adet artist süper harika kahraman(!) erkek ve bir adet çocuk da yapan kariyer de uyuz mu uyuz şirret bayanın dünyayı kurtarma mücadelelerinin hikayesi. film yapılırken pek mantık kullanılmamış ne de olsa 3 adet ünlü ve dış görünüşü güzel kimsenin filmi kesin pazarlayacağı fikrinden yola çıkarak dünya kurtarmaca hadisesi işlenmiş. biraz indiana jones biraz star wars üç adet ünlü kişi. bu kadar.

ikiz kuleler yaptım ben :p

izometrik yapı yapma şeyi: buradan

çılgın robot savaşı oyunu: burada

böcek yapmacaa: orda

9 Ağustos 2005

insanların hayatlarının merkezine koydukları şeyler

insanların hayatlarının merkezine koydukları şeyler (tamamen benim gözlemlerimdir, çılgınca bir doğru olma kaygısı yoktur her insan hata yapabilir) :

para (en popüleri, para için yapılmayan şey yok ne yazık ki. dünyayı döndüren şey bu)
iş (bu da para ile çok alakalıdır, genelde işine tutku ile bağlı olanlarda görülür)
sevgili (kız arkadaş, partner, artık kişinin özelliğine göre)
aile (eş, anne baba, evlat)
din (hangi dine mensupsa artık veya dinsizlik)
ırk (ırkçılık, her türlüsü, tüm dünya x lerin olacak gibi mesela)
sevgi (tüm insanlığa mesela, dünyayı daha iyi bir yer haline getirme çabası)
ideal inanışı (ırkçılığın değişik bir versiyonudur, belli bir inanca saplanıp kalma, insanın aklını kullanmaması ile sonuçlanır ne yazık ki)
futbol(tutulan takım, x şampiyon olacak onun için ölürüz falan filan)

ayrıca bir de amacı olmadan yiyip içip ölümü bekleyen bir kısım kimseler vardır.

insanların hayatlarının merkezine oturttuğu şey ne olursa olsun başkalarına zarar vermediği sürece sadece kişinin seçimidir, doğrusu yanlışı ile onundur yapılacak yorum yoktur.

3 Ağustos 2005

müfettiş

ilkokulda bunların geleceği zaman öğrencilere çok uslu durmaları, çok çalışmaları felan öğütlenirdi öğretmenler tarafından. müfettiş bey gelince * şöyle uslu olun, şöyle yapın, şöyle soru soracak, şöyle cevap verin diye öğrencileri önceden koşullarlar, programlayıp stand bya alırlardı öğretmenler.

genelde öğrenciler anaam müfettiş gelecek diye üç buçuk atarlar fakat bilmezlerdi ki müfettiş öğrencileri değil öğretmenleri denetlemeye gelirdi. önemli olan öğretmenin iş üstünde izlenmesi idi.

bir kere de kendiniz olun deyin be güzel öğretmenler, tek tip birey yetiştirmeye çalışmak nereye kadar? arada dengeyi bulun ki kendine ve başkalarına yararlı bireyler yetişsin. herkes mi mühendis doktor olacak, hiç mi başka alanlarda insana ihtiyaç yok.

WMI

vbscript ile windows'tan envai çeşit bilginin kolayca alınmasını sağlayan kolaylık.

net üzerinden başka bir bilgisayarın wmi na bağlanmak için:
http://msdn.microsoft.com/library/default.asp?url=/library/en-us/wmisdk/wmi/connecting_to_wmi_on_a_remote_computer.asp

belli şablonları vardır, oradaki belli değişkenleri değiştirerek windows'tan bilgi alabilirsiniz. wbemtest ile bilgi alınmak istenen classların özellikleri görülebilir.

bilgi almak için şöyle bir şablonu* vardır:

'*****kod başlangıcı********

strcomputername = 'bilgisayar adı buraya veya ipsi
wmi_processname = 'bilgi alınmak istenen class ismi misal:win32_perfrawdata_bişi bişi

set objwmiservice = getobject( _
"winmgmts:\\" & strcomputername & "\root\cimv2")
set colitems = objwmiservice.execquery( _
"select * from wmi_processname")
for each objitem in colitems
wscript.echo "itemname: " & objitem.itempropertyname
next

'*******kod sonu**********

itempropertyname de classtan öğrenilmek istenen bilgi adıdır. mesela name, caption, status, serial vb...

çalıştırmak için çift tıklanabileceği gibi başlat->çalıştır->cmd yapılıp "cscript ornek.vbs" yapılıp da çalıştırılabilir ki bu daha iyidir çünkü çift tıklandığında wscript.echo ların hepsi tek tek ayrı mesaj kutusu olarak görüntülenir, hepsini tek tek kapatmanız gerekir.

yardımcı olabilecek kaynaklar:
http://visualbasic.about.com/od/learnvbscript/ss/vbsadmin2.htm
http://www.2000trainers.com/article.aspx?articleid=280&page=1

"vi em ay" şeklinde okunuşu yaygın olan fakat %66 ingilizce %33 türkçe söylenmesi insanı şaşırtan şey. ya tamamen ingilizce okusak "dabıl yu em ay" şeklinde veya düz normal türkçe okusak ne kadar güzel olur "ve me i" diye; böylece anlaşmazlıklar yok olsa, hayat bayram olsa, dünyada barış olsa ne güzel olur değil mi.

scriptomatic: wmi ile hakkında bilgi edinilebilecek tüm classları ve onların özelliklerini göstermeye yarayan scripti kendi hazırlayan süper program. siz sadece bilgi alınacak classı seçiyorsunuz o da tüm özelliklerini çıkartacak scripti hazır olarak sunuyor. kendisi de bir script ayrıca.
http://www.microsoft.com/downloads/details.aspx?familyid=09dfc342-648b-4119-b7eb-783b0f7d1178&displaylang=en dan temin edilebilir.

insan

yemeyecegi halt olmayan mahluk.

kusursuz bir varlık olmadığı için onun içerisinde bulunduğu herhangi bir durumda/olayda kusursuz bir iş beklenmemesi gereken varlık. yani insanın ürettiği herhangi bir şey her zaman kusur vardır, olacaktır. bu yüzden hoşgörü denilen kavram ortaya çıkmıştır.

hakkında en acı gerçek ise cennetten atılmış olmayı becermiş olmasıdır. şuanda yine oraya girmeye çalışmaktadır.
(bkz: cennetten kovulmak)
(bkz: aferin)

duruma göre dünya üzerindeki en iğrenç varlık * olabileceği gibi en mükemmel varlık * da olabilir.

fletch (1985)

1985 yapımı, çok güldürmese* de biraz polisiye biraz abzürd komedi ile harmanlanmış izlenebilir bir komedi filmi. eğer "kafam kazan gibi birşeyler izleyeyim de kafam dinlensin" diyorsanız bu film işinizi görebilir.

yok ben kopacam gülmekten altıma kaçırmak istiyorum falan filan diyorsanız cem yılmaz izleyebilirsiniz.

okul ve eğitim hakkında

okul: insana bilgi yükleyen kurum. kimseyi adam yapma gibi bir kaygısı yoktur, insanlara elinden gelen en güzel eğitimi vermeye çalışan öğretmenler dışında. herşeyin para olduğu dönemimizde bu güzel insanlardan ne yazık ki çok fazla kalmadı.

öğretmen: insanlara elinden gelen en güzel eğitimi vermeye çalışan versiyonları olduğu gibi en adi en puşt, para için ruhunu satacak tipleri de vardır. neticede insandırlar ve insani özellikler gösterirler. bu kişilerin sayesinde çok mükemmel insanlar yetişebildiği gibi en boktan lavuklar da bunlar tarafından sallanmamış veya gereken ilgiyi görememiş olabilir.

okuyan adamdan zarar gelmez: çok çok yanlış bir genellemedir çünkü ben çok adam tanıyorum üniversitede ama hiçbir halta yaramadıkları gibi etraflarına da kendilerine de maksimum zararı vermekteler. sadece okumanın gerçekten insanı eğiteceğini ve bonus olarak bir vicdana sahip olmasını sağlayacağını düşünmek bile çok safçadır. kazın ne ayağı ne bacağı da öyle değildir. bu kadar sığ bir bakış açısı ile her okul okumuş'u adamdan saymak gerekirdi ki yok öle bişi. okullar insanı adam yapmaz bilgi yükler.
eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır.

eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır: içindeki cehalet ve eşeklik kavramlarının çok iyi irdelenmesi gereken söz. çünkü lafın içinde oturmayan, kıpır kıpır "güzel laf ama bir yerde mantık hatası var sanki" diye düşündüren bir şeyler var.

şimdi; tdk ya göre cehalet bilgisizlik demekmiş ve yine aynı tdk ya göre eşeklik "çok anlayışsız ve kaba davranış" demekmiş.

tahsil* dediğimiz olay da kişiyi geliştirmek amaçlı, kişiye -yerine göre- bilgi yüklenmesidir. bilgi güçtür diyip devam edersek, bir kişiye bilgi yüklenmesi ile bazı yönlerde kişinin belli bir vizyon sahibi amaçlanmış ve başarılmış olması kuvvetle muhtemeldir. ama ne yazık ki bilgi dediğimiz şey insanı iyiliklere güzelliklere götürüp süper bir insan olmasına yetmez. zaten yetse idi alanında uzman olan kişiler süper, harika vs. insanlar olur, aralarında iyilikte yarışırlardı.

ama sadece bilgi insanı iyi yapmaya yetmez, insanın iyi olması için başka şeylere de sahip olmalıdır; vicdan, inanç gibi kendisini kötü şeyler yapmaktan alıkoyan şeyler olmalıdır. bunlar bazı insanlarda kendiliğinden geldiği gibi, bazılarında ise mevcut bulunmamakta ve olmayan kişiye de genelde çok zor eklenmektedir.

toparlamaya çalışırsak sadece tahsil insanı "insan" yapmaya yetmez. insanın maddi ve manevi yönleri olduğu için sadece bir yönde geliştirme yeterli değildir, yetmemelidir.

yani neymiş içinde mantık hatası filan yokmuş, o insanın içinden gelen "öğrenmeden önce düşün, o akıl sana niye verildi ulan" adlı kesme isteğiymiş.

düşünmeden öğrenmek yitirilmiş bir emektir. konfüçyüs

mysql

bedava ve hizli. sadece veri depolayacak uygulamalarda kullanılması tercih edilir. çok karmaşık sorgulara izin vermez. bir de şöyle bir şeyler var ama pahalı: (bkz: sql server) (bkz: oracle)

sınırlı şeyler sınırsız şeyleri kavrayamaz

insan algısının sınırlarının sınırı olmayan şeyleri algılamaya yeterli olmayacağını ifade eden söz.
(bkz: sonsuzluk) (bkz: yok) (bkz: olmayan bir şey)

war of the worlds (2005)

çok büyük beklentiler uyandırdığı için bir çok kişi tarafından hayal kırıklığı olarak algılanacak yapımdır.

izledikten sonraki ekleme: film çekilmiş uğraşılmış, hakkaten başarılı, sağlam sahneler yapılmış. akış sağlanmış (olaylar olurken binlerce soru işareti bıraksa da). gerilim öğresi çok iyi gerçeklenmiş. bir de bakmışlar "ulan iyi güzel çekiyoz da amma para gitti be neyse para kalmadı keselim o zaman biz bunu höt die" demişler ve öyle bitmiş. o filme o son olmamış be spielberg. keşke aceleye getirmeselermiş de süper bir film olsaymış...

--- spoiler ---
ayrıca her ne kadar isminde "war" geçse de "it is not a war, it is an extermination" ifadesi ile akıllara kazınabilecek filmdir.
--- spoiler ---

.NET'e bir bakış açısı

en büyük çıkış amacı kısa sürede projelerin tamamlanmasının sağlanmasıdır. her ne kadar bok atanlar olsa da bir çok şeyin hazır mecut olması amerikayı yeniden keşfetmemeyi sağlayarak ciddi bir zaman kazanımı sağlanmaktadır. zaten microsoft'un sağladığı bir çok şey kolaylığı, anlaşılırlığı ve pazarlanması ile tutar. her ne kadar hazır nesneleri kullandırması büyük bir artı gibi gözükse de bir yerden sonra çok büyük projelerde bu nesnelerin yönetimi arap saçına dönebilir ve kendiniz yazsanız daha kısa sürede tamamlanacak bir projeyi geciktirebilir. zaten açık kaynak kodlu yazılımlarda nesneler direk sağlanmaz ama çok rahatça sizin işinizi yapabilecek kod parçaları bulunabilir.

sonuç olarak her iki açıdan da bakılarak kişinin kendisine en yararlı olanı seçmesi gerekmektedir. herkes kendi kütüphanesini yazamayabilir, yazmak da istemeyebilir. önemli olan en çok yararı en az zararla sağlayan sistemin kişinin projesine entegrasyonudur.

ASP .NET: c#, visual basic, j# barındırabilen html koduna daha çok benzeyen yazımı ile web uygulamalarının da bir program gibi çalışmasını sağlayan yeni asp.

kaspersky anti virus

iyi güzel az ram yiyor falan ama windows'un açılışını güncelleme yapacam diye işkence haline getiriyor. windows hızlı başlasın diye o kadar optimum sayıda program çalıştırmanıza rağmen kendisi hayvan gibi kastırmakta, sizi boş boş bekletip çalışmanızı engellemekte.

ağdan gelen saldırıları* önleyip bildiren nadir anti-virus programlarından.
(bkz: lsass exploit) (bkz: helkern) (bkz: lovesan) (bkz: udp port scan)

personal edition ı windows un server versiyonlarına yüklenmem diye diretmektedir.
(bkz: gel bakayım sen buraya)
ekleme: gördük ki hiç bir ücretsiz veya ücretli normal anti virüs programı yüklenmiyor. bu demekmiş ki madem server'ınız var gidin kıyın paraya alın bişiler efendim.

datagrid

microsoft'un veritabanindan çekilen verileri tablolar halinde okunabilir olarak göstermeye yarayan nesnesi. gerekli veritabanı bağlantıları kurulduktan ve gerekli sql cümleciği yürütüldükten sonra sonuçları bu nesnenin datasource'una alıp, databind dediğinizde tüm sonuçlar tablo halinde gösterilir. diğer web tabanlı uygulamalarda döngüler içinde html kodları ile uğraşma olayı bu nesne sayesinde iki satıra indirgenmiştir. fakat her ne kadar kolaylık sağlasa da tablonun gösterim özelliklerini ayarlamak istediğinizde sorun yaşamanız olasıdır. yine de büyük kolaylık sağlar.

grand theft auto san andreas

karakterlerin her iki ladından biri motherfucker veya fuck olan direk pislik yuvası bir mahallede başladığınız oyun. oyundan bir alıntı cümle aktarayım: "suck my motherfucker dick man!" (bkz: oha demek istiyorum sayın seyirciler)


birine tekme tokat giriştiğiniz zaman kişinin durumuna göre size bıçak, silah veya sopa çekebiliyor. mesela bir fahise bıçak veya tabanca çekebilirken; arabasına çarptığınız lavuğun teki inip golf sopası ile size saldırabiliyor. arabaların çizilmesi felan daha gerçekçi olmuş, bir yere sürttürdüğünüz zaman uzun bir çizik oluşabildiği gibi cama kaportaya yumruk atınca içeri göçüyor. arabayı çarpınca genelde şöforler sapıtıp sizi sıkıştırıp arabanızı mahfetmeye çalışıyorlar.

--- spoiler ---
şehir içinde gezerken zengin bir mahallede aynen temel içgüdü'deki gibi arabası ve beyaz elbisesi ile sharon stone u görebilirsiniz.
--- spoiler ---


sims tipi eklentiler dozunda yapılmış olsa da rus mafyası ile çatışma halindeyken esas elemanın "acıktım ben" diye bik bik etmesi hoş karşılanacak bir durum olmamış, sen koskoca mafya babası, çete lideri olmuşsun çocuk gib hem de çatışma halinde iken acıktım de; olur mu yahu?! annen sana sarelleli ekmek sürsün de yedirsin o zaman. bundan sonraki gta larda tam ev basmaya giderken eleman "çişim var" diye tutturursa işte o zaman yandık demektir. o zaman da arabayı kenara çekip tekerleğe işetiriz napalım.

geforce 2 mx 400 ekran kartı ile 800x600 çözünürlükte takılmadan oynanabilen oyundur fakat doğal olarak -büyük ihtimal- süper grafiklerden mahrum kalıyorsunuz. yine de düşük sistemlerde çalışabilmesi çok harika bir olaydır çünkü bazı oyunlar gibi (mohpa mesela) sadece belli bir kitlenin oynayabilmesinden ziyade böylece her kesime ulaşılmış oluyor.

robots (2005)

gayet güzel bir animasyon daha. yine bir çok film göndermesiyle dolu, hiç sıkmadan akıcı bir şekilde geyik bir konuyu anlatmış. matrix reloaded, singing in the rain, mad max, running man, breaveheart, star wars gibi bir sürü filmden sahnelere göndermeler var. tabii bunlar sadece benim fark edebildiklerim. gayet eğlenceli hoş bir yapım. tavsiye olunur.

--- spoiler ---
sonu shrek 2 gibi parti & müzik ile bitiyor. ayrıca bence en güzel ayrıntı dilenen robotun "i'm screwed" ** yazılı kartonu idi. böylece iki anlama gelen bir kart ile çok zekice bir espri yapılmış. ayrıca ses kartı arayan ufak robotun bir kartta darth vader sesi bulması ve onun meşhur repliklerinden birini söylemesi kaydedeğer ayrıntılardandı.
--- spoiler ---

loading ekranı

her oyunseverin bir şekilde karşılaştığı oyundan önceki son durak. genelde dikdörtgen bir çubuk olur, oyunun tipine göre o çubuğun içine kan veya çiçek/böcek dolar. bu doldurma işlemi duruma göre** 2 dakika sürebileceği gibi 15 dakika da sürebilir.

çubuk olmayanlarda ise tek tek noktalar veya mermiler gelir ekrana veya kurukafalar veya çiçekler falan. amaç, oyun için gerekli yüklemeler yapılırken kişinin sıkılmaması, eğlenmesi, oyun için heveslendirilmesidir.

her işte bir hayır vardır

kusursuz bir yaratıcının elinden çıkan bir şeyin kötü olamayacağı/olmayacağı düşüncesine dayanır.

biz adam olmayız

bir genellemedir. biz sözcüğünü kullanan kişinin ne demek istediğine göre değişir. ama hiç kimsenin de kendinden veya gördüğü bir kaç örnekten yola çıkarak başkalarını aşağılamaya hakkı yoktur. nokta. gerçi ağız torba değil ki büzesin, büzülmüyor, büzdürtmüyorlar.

cevaben "senin adam olmaya niyetin yoksa zaten senden hiç bir bok olmaz" denmesi gerekir.

maxthon

tools->clean system özelliği ile gönüllere taht kurmuş karda yürüyüp iziniz belli etmemenize yardımcı olabilecek süper tarayıcı. özellikle casus programların * cache e konuşlandığı bir zamanda clean cache diyerek sisteminizdeki zararlıları en aza indirebilir, clean all diyerek gereksiz geçici dosyalardan kurtulabilirsiniz. kolaylıklarla dolu, hem de bedava. (bkz: şukela)

bogaz koprusunden formula 1 araci ile gecmek

akşam veya sabah trafiğinde olamayacak şey. çünkü o trafikte sadece uçak veya helikopter ile o trafik aşılabilir. isterse araç 500 yapabiliyor olsun, tıkanık trafikte 10 ile dur-kalk yaparak ilerlemeye çalışacaktır.

simcity 4

rush hour ekini de kurunca şehir içinde oynayabileceğiniz ufak tefek görevler var. oyun böylece monotonluktan kurtarılmak istenmiş: mesela araba, helikopter, uçak felan kullanabiliyorsunuz şehrinizde. görevleri başarıp başaramamanıza göre mayor rating'iniz ve paranız değişime uğruyor mesela dr. bilmemnenin mekanını uçurmaya giderken evleri havaya uçurursanız mayor ratinginiz acayip düşüyor. veya becerebilirseniz para felan hediye ediliyor, şehirdeki insanlar size bayılıyor, oh mayor yeah şeklinde insanlarla karşılaşabiliyorsunuz. özellikle arabalı görevlerde yaptığınız yolların ne kadar önemli olduğunu görebiliyorsunuz. benim gibi trafik, sağlık, eğitim, güvenlik manyağı iseniz görevlerde de rahat edebilirsiniz. eğer ufacık sokaklarda trafiğe takılırsanız şehrin yarısını yıkıp otoyol yapmak isteyebilirsiniz.

finans danışmanınız çok panik bir herif 1000doların altına düşünce ağlıyor bağırıp çağırıyor, kırmızı alarm veriyor, şehri satalım kaçalım tarzı beyanatlarda bulunuyor. hatta bir keresinde herkes gitti ben de gidecektim ama odam çok dağınıktı toplamaya üşendim gibisinden birşey dedi.

ekonomiyi dengelemek için local funding leri yeterli seviyeye çekmek ve şehre envai çeşit para getirecek şey eklemek gerekli. misal military base, toxic bilmemne felan. military base almak mantıklı çünkü savaş helikopteri kullanmak böylece mümkün oluyor.

simcity 3000

şehir bilgi grafikleri ve harita ekranları harika olan oyun. trafik nerelerde yoğun, nerde çok hırsızlık uğursuzluk oluyor görebiliyorsunuz. ek gelir getirecek fasiliteler (toxic waste fabrikası vb.) koyunca işleri yoluna koyup hayvan gibi büyük şehirler kurabilirsiniz. metro, tren, su altı tüneli, viyadük gibi bir çok enstantane ile gelişen şehrinizin isteklerini karşılamaya kasabilirsiniz. en önemli özellik herkesi mutlu etmenin imkansızlığı aynı gerçek hayattaki gibi. mesela yaşlılar servis isteriz diyorlar, sittir git taksiye bin dediğinizde ise "bir gün sen de yaşlancan görcem o zaman ben seni" diye laf sokuyorlar. komşu şehirlerle bağlantı kurarak çöp anlaşmaları felan yapabilerek para kazanabiliyorsunuz. hatta havaalanını yüksek bir yere kurmazsanız uçaklar kulelere çarparabiliyor. ayrıca disaster ları kapatarak abuk subuk yangınlar ile de uğraşmazsınız. yine de bazen denizin yükselerek kıyıları su basması da ayrı bir gerçeklik katmış. gayet süper bir oyundur sonuç olarak kendileri.

yoldaki engelli kişiye sağdan yürüsene demek

insanlığın bittiği, yok olduğu noktadaki olaydır. tam bir adamsendecilik, vurdumduymazlık, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılık, sonsuz bencillik, hayvanlık, saygısızlıktır.

hadi umrunda değil etrafında neler olup bittiği, acı çeken veya eksiklik yaşayan insanların duyguları, yaşam hakları; bari hiç sesini çıkarma adam sansınlar seni be insanı insanlıktan utandıran şahsiyet... etrafından dolan, olmadı sağından solundan geç, yine olmadı 5dk geç kal gideceğin yere. sanki o kimse keyfinden mi ağır ilerliyor?

batmaya mahkum otobus firmasi sloganlari

"cebinizdeki paradan başka hiçbir şey bizi bu kadar ilgilendirmemişti."

"varsa paran olursun kaptan."

"gerekirse muavin, hatta şoför koltuğu da sizin."

"bizim cebimizi doldurmak için varsınız."

"bize bişi olmaz."

"her şeyin en iyisini şöfor veya muavin bilir." - megaloman turizm

ocaktaki yemege ekmek baninca parlayan anneler

herkesin yiyeceği bir yemeğin sadece bir kişinin keyfi için rezil olmamasını isteyen, bir kişinin salyalarının diğer kişiler tarafından yenmemesini sağlamaya gayret sarfeden, hijyen isteyen annelerdir.

para

merkez bankası imzalı, bir devletin arkasında durduğu kağıt parçalarının genel adı.

çağımızın en motive edici maddesi. olması bir dert iken olmaması da ayrı bir derttir. insanoğlunun kendi isteğiyle başına açtığı en büyük dertlerden biridir. bununla alakalı şöyle bir söz vardır belki alakalıdır: "bilim paradan üstündür çünkü bilim seni korur parayı sen korursun" her ne kadar çok ince düşünülmemiş olsa da ilginç bir noktaya değinmiştir.

(bkz: mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan)

errorprovider

c#'ta kullanılabilen bir adet "hata oldu bacım bak şöle şöle" şeklinde kullanılmaya müsait, üzerine gelince hatanın ne olduğunu göstertebileceğiniz kırmızı ünlem şeysi. bir başka kontrolün yanında çıkartılabilmekle birlikte hata olduğunda döink diye mesaj kutusu çıkarmak yerine işleyişi bölmeden hatanın bulunduğu yeri göstermek için kullanılabilir. ikide bir mesaj kutusu çıkarmak çok hata yapan kullanıcının size küfretmesini sağladığı için böylece size küfredilmesini bir nebze de olsa engelleyebilirsiniz. ki kötü niyetli kullanıcı illa ki bişiler bulup sövmek isteyecektir. kendi ayıbıdır yapacak bir şey yoktur.

kullanımı ise şöyledir:

errorproviderismi.seterror(yanında çıkacağı kontrol, yazılacak hata mesajı);

örneğin: errorproviderismi.seterror(cmdbasma, "oha be oraya tıklanır mı");

ergenlik

erdiğini sanma hali. halbuki yok böyle bişii.

şirinler

üzerine basıp mavi suları çıkana dek ezilesi minik şerefsizler.

ömür

insanın gerçekten sahip olduğu tek şey. tükenmesi ile değeri anlaşılır ki, daha önce değeri anlaşılmalıdır.

denge

iyi-kötü, hızlı-yavaş gibi bir çok zıt kavramın sebebi.

istanbul

zıtlıklar şehri. bir yandan en son model hummer larıyla geceleri bir şişe suya 10 milyon verilen (bkz: laila) (bkz: reina) mekanlarda gezip harcadığı paranın hesabını bilmeyen insanlarla; balık istifi otobüslerde ay sonunu nasıl getireceğini bir türlü kestiremeyen düşüncelere dalmış insanların bir arada nasıl oluyor da birbirine dalmadan ama birbirlerine derin bir nefretle yaşadıkları belli olmayan şehir.

genelleme yapmak her ne kadar yanlış olsa da neredeyse hiçbir insanın memnun olmadığı, herkesin devamlı pimi çekilmiş bomba gibi ordan oraya koşturdukları, otobüste metroda yer kapmak için birbirini ezen kişileriyle memnuniyetsizlikler abidesi şehir.

zenginlerin ve turistlerin gözünü boyamak için sadece eğlenceleri, tarihi eserleri gösterilen ama sadece bir cep telefonu için (evet anasını sattımının bir cep telefonu sadece) bir insan evladının hunharca öldürüldüğü, trenden atıldığı; travestileri, hayat kadınları, balicileri, tinercileri, madde bağımlıları, sarhoşları yani gerçekleri görülmek istenmeyen kalabalıklar topluluğu.

büyük şehir ne yazık ki.

zıt

dengenin varoluşunun zorunlu ürünü kavram.

din kardeşliği

tanımadığımız etmediğimiz adamlara amca,abi veya bayanlara teyze,abla dememizin sebebi. hiç düşünmediniz değil mi "ulan niye amca diyorum elin adamına" diye? eskiden herkes kardeşçe geçinirken (veya geçinmeye çalışırken her neyse işte) herkes birbirini kardeşi gibi görürken oluşturulmuş acayip bir toplumun mirasıdır bu. ister inanın ister inanmayın insanların belli bir amaç etrafında toplanması gerektiği zamanlardan kalmıştır. şimdiki gibi aman bana dokunmayan yılana sokayım bana bişi olmasın bencilliğinin en bir üst seviyede olmadığı zamanlardan kalmadır. komşusu açken yemekten zaafiyet geçirenlerin rahatça uyuyamadıkları zamanlardan kalmadır. kim adam gibi inanabiliyor ki kardeşlik mardeşlik olsun anasını satayım? ilgilisiz olarak (bkz: kıyamet)

bir de (bkz: haçlı seferleri)

exception

bir yazılımın ne yapması gerektiğinin tanımlanmadığı hallerle karşılaştığı veya ne yapacağını bilemediği durumlarda kendisini yazana veya kullanana fırlattığı şey.

-çok zararlı bir durum oluştu mr spock
-ah kafam

ayar vermek

bazı durumlarda insanların kalbini kırmaktan başka bir işe yaramayan ama bazı durumlarda da çok sağlam bir şekilde yararlı olabilen, kötü niyetli kullanıma çok çok açık bir eylem. ona buna hunharca saldırmayı nick arkasına saklanarak marifet sananların türemesine sebep olduğu gibi, abidik gubidik saldırılarla, kötü niyetli, olay çıkarmak için uğraşan insanların çabalarını boşa çıkarttırabilen laf sokma hadisesidir.

iyi niyetle söylenmiş ama yanlış anlaşılmış bir söze veya bilmeden yapılan yanlışlara karşı hemen saldırılmaması daha iyi olur zannımca, ki bu hem yazarın hevesini hem de kalbini kırabilir. geçici bir dünyada kalp kırmak yapılması gereken en son şeydir. *

aynı şekilde insanları bölmeye, ortalığı karıştırmaya yönelik veya hakaret içeren düşünceler veya gerizekalı genellemelere ayar vermek en güzel bir şekilde taşı gediğine oturtmak daha güzel ve okunur bir sözlük için yararlı olabilir.

şimdi kötü niyetli biri bu entryi "bak ayar almış ağlıyo ehe ehe hemen gideyim dalga geçeyim ayar verdiğimi sanayım" diyerek saldırabilir, kendini bir şey zannedip egosunu tatmin edebilir. yalnız böyle bir tavrın hiç kimseye yararı olmadığı gibi alıngan bir yazar tarafından üzüntü içerisinde izlenir ve ekşi sözlükte var olma isteğini yok edebilir. böylece densizce birinin densiz bir hareketi üzerinden belki de çok yararlı olabilecek biri sözlük dışına itilmiş olabilir. yine bu durumda "üzülecekse yazmasın, burası özgür asarım keserim dalarım" gibi bir savunma gelebilir. ancak her insan bir değildir, kimisinin suratına küfretsen umrunda olmaz kimisi ise bir vızıltıdan alınabilir. "banane ulan" denirse "ee ama birader sen de egonun esiri olmuşun sana diyecek bir şey yok zaten" denebilir.

dilimin döndüğünce anlatabildiğim bu düşüncenin mümkün olduğunca insanların birbirini yemelerini önleyici ve daha iyi bir sözlük için düşünüldüğünü ifade etmek isterim.

sonuç olarak; kötü niyetin kimseye bir yararı yok.

justice league

bu takımın liderinin superman olduğu görülebilmekle birlikte, neredeyse dünyanın 1/3'ünün süper kahramanlarla dolu olduğu bir çizgi filmdir. kalan kısımlar da yaratıklara devamlı ateş edip hiç bir işe yaradığını hala öğrenememiş polisler ile bir durum olduğunda yolda seyir halinde olan ve oraya buraya kaçışan plaza insanlarıdır. ha bir de savaşa alanına gelip de ölmeden çekim yapabilen habercilerdir.

-evet sayın seyirciler şimdi süperman uzaydan gelen yaratığa bi kodu yaratık uçtu.
-olamaz sayın seyirciler yaratık superman e çok fena geçirdi, superman ın ağzı burnu dağıldı.

gibi ifadeler kullanıp hiç de yardım etmezler, superman a pansuman yapmazlar, "dur abi kalkmana yardım ediyim" demezler.

düzenleme: evet bir eleman "superman abi kalkmana yardım ediyim dur" demiştir. insanlık ölmemiş demek ki. bir de herkes uçar uzay hava fark etmez, herkes çılgınca enerjisi bitmeden uçar gider.

---

bölümlerinin bir kısmı war of the worlds, saving private ryan gibi popüler filmlerle benzeşir. burada gönderme mi yaptıkları yoksa konu sıkıntısı mı çektikleri anlaşılamamaktadır. sonuç olarak değişik bir çizgide bol aksiyonlu konuları işlemektedir. (napsın zaten batman ile wonder woman'a romantik akşam yemeği mi yedirsinler, dünyada hep sorun var bir el atmak lazım, adamlar da süper zaten; özellikler boşa gitmesin, ziyan olmasın)

ayrıca aniden çok ciddi bir şekilde yapılan espriler de gözden kaçırılmamalıdır.

askerler: (silah doğrultarak) show your papers, quick!
flash: my identity is secret (wonder woman ve hawkgirl'i göstererek) chicks love that secret identity thing. (wonder woman ve hawkgirl yüzlerini buruştururlar)

türkçesi:
askerler: (silah doğrultarak) çabuk, kimliklerinizi gösterin!
flash: benim kimliğim gizli (wonder woman ve hawkgirl'i göstererek) kızlar bu gizli kimlik olayına bayılıyorlar da. (wonder woman ve hawkgirl yüzlerini buruştururlar)

game one

oyun tanıtırken oyunu değil de bıdı bıdı konuşan iki dallamayı turuncu-kahverengi şeffafımsı bir şekilde gösteren, böylece izleyicilerin oyunu görmesini engelleyerek iki dallamayı izlettiren dandik uydu kanalı. o iki dallamayı o şekilde gösterdiği sürece kimsenin (o iki dallama fetişleri hariç) izlemeyeceği aşikar. kanalın adı "iki dallama, hem de turuncu-kahverengi!" olmalı.

boomerang

uyduda çoğunlukla walt disney (sylvester&tweety,road runner,bugs bunny vb.) çizgi filmleri gösteren çizgi film kanalı.

cartoon network

genelde yeni nesil çizgi filmleri veren (x men, justice league vb.) bir uydu kanalı. süper kahraman manyağı olmuş kanaldır ayrıca. 3 ayrı dil desteği var.

abilik

son derece uykulu ve yorgun iken bile gecenin bir saatinde kardeşin canı sırf süt istedi diye ona gidip marketten süt alma hali.

babalık

sırf evladının canı dondurma istedi diye ne kadar yorgun olduğuna bakmaksızın gecenin bir saati gidip dondurma alma hali.

annelik

bir insanın kendini unutup evladı * için yaşama durumu.

game network

aralarda oyunların türüne göre değişebilen türde müziklerle oyun klipleri gösteriyor. ayrıca ps2, xbox, pc gibi her türden platform ile ilgili tanıtımlar mevcut. bazen nostalji de yapabiliyorlar super mario'dan kesitler göstererek.

energizer tavşanı

10 kilo nutella yemiş ne yapacağını nereye saldıracağını şaşırmış enerji yumağı tavşan.

wakabayashi

önceleri şerefsiz ukala zengin çocuğu ayaklarında iken ilerleyen bölümlerde takım oyuncusu tsubasa'nın kankası olan kaleci. bir çizgi filmde en fazla karakter değişimine uğramış hede olsa gerek. sağlam kaleci ama. yalnız bazen ikizler maymunluk yaparken kafası çok fena karışmıştır.

tsubasa

masum, saf, temiz kalpli çizgi film karakteri futbol oyuncusu. topu seven, sevmek gerektiğini, böylece daha iyi oynanacağını düşünen kimse. suratına top çarpsa bile topa kızmayan şahsiyet.

nedense kendisine yapılan tüm çirkefliklere rağmen efendiliği hiçbir zaman elden bırakmamış uslu bir çocuk olmuştur, verilmesi gereken cevabı hep oynadığı futbol ile vermiştir.

(bkz: spor) (bkz: barış) (bkz: kardeşlik)

itü gölet yurtları

beraber kaldığınız insanlara göre çok güzel veya çok kötü olan öğrenci otelleridir. ne eksik ne fazla.

mahalle maçları

araba, teyze, amca ve bilimum maç yapılan yerden geçen varlıklar olması durumunda stop veya istop veya sıtop diye bağırılırdı bu maçlarda top sahibi tarafından. daha o zamanlardan belliymiş demek ki türkçenin içine ingilizce gireceği. ha bir de top sahibinin diktatörlüğü içerisinde kurallar belirlenirdi genelde.

james hetfield

ilk albümdeki performansı ile s&m deki performansı arasında inanılmaz fark olan vokalist gitarist. eski albümlerde bazen böğrümekte iken, s&m de sesine yön verdiği gözlenebilir. (bunun sebebi arada şan dersi almasıymış)

birbirini yemek hadisesi

daimi didişme hali. güçlenilmesi istenmeyen, birlik olmaları tehlikeli görünen topluluklar üzeride kullanılan gizli silah. ne yazık ki türkiye'deki bir kısım insanların devamlı yaptıkları olay.

-zararcan sen x'sin iğrenç mahluk!
+godoşcan esas sen iğrençsin pis y
*esas ikinizde z'cisiniz tiksinçler

şeklinde örneklenebilecek durum. burda önemli olan fikirlerin savunulması, fikir alışverişi değildir. bu durumda tek olay iki kişinin farklı görüşlerde olmaları sebebiyle birbirlerini yiyerek, kimseye bir fayda sağlamayan bu tartışma ile oyalanmalarını sağlamaktır. bu kimseler birbirlerini yiyedursunlar, bunları sağlayan kişiler, kurumlar vb. malı götürüp kendine en yüksek çıkarı sağlamış olurlar.

yapmayın etmeyin, yazıktır, günahtır, yanlıştır. tabii ki insanların hepsi aynı fikirlere sahip olamaz, olmayacaktır; olmamalıdır. gelişmeyi sağlayan değişik fikirlerin, değişik bakış açılarının birlikte fayda için kullanılmasıdır. insanlar birbirlerine diş bileyerek, hakaret ederek, sonsuz nefretlerini kusarak bir yere varamazlar. en azından ortak bir çıkarı, ortak bir varlığa sahip olanlar. örneğin: vatan.

26 Temmuz 2005

amma da çok özellik varmış yav...

settings kısmını kurcalamanızı tavsiye ederim, epey ayrıntılı özellikler mevcut. site dilinden tarih ve zaman gösteriminin nasıl olacağına kadar epey bir şeyler değiştirebiliyorsunuz.

kolay gelsin, iyi akşamlar.

harrah's büyük kumar veritabanı

harrah's adlı kumarhaneler zincirinin daha çok kar etmek için oluşturduğu sistemin adı. bir işletme dersi olup, gelirlerin kimden nasıl geleceğinin düşünüldüğü gibi olmadığını/olmayabileceğini gösterir. sistem, adını bir türlü hatırlayamadığım bir kaynakta şu şekilde anlatılmıştır:

"harrah’s 2001 yılında 25 milyon müşteriye ulaşmış merkezi memphis, tennessee’de bulunan bir kumarhaneler zinciridir. yaklaşık 25 gazino ve 40,000 kumar makinesi ile 12 eyalette iş yapmaktadır. yıllar boyunca küçük bir şirket olan harrah’s, 2001 yılında sektörde ikinci büyük şirket haline gelmiştir. 1990‘ların ortalarına doğru federal ve eyalet yasalarındaki değişikliklerle kumarhaneler teknelerde ve kızılderili alanlarında iyice serbest bırakılmıştır. bunu fırsat bilen yatırımcılar ile kumarhane sayısı gittikçe artmış ve rekabet ortamı kızışmıştır. bu yüzden işlerinde yeniliğe başlayan kumarhaneler genellikle daha lüks ve daha gösterişli yerler yapmış, büyük mekanlar yaptırıp ilgi ve müşteri çekme yoluna gitmişlerdir. fakat harrah’s bu yolu seçmeyerek kendisine en büyük kazancı getirecek müşteri tipini bulmak için bir araştırma yapmaya başlamıştır. araştırmanın temeli, müşteriyi en çok memnun edecek sistemi bulmaktır; yani müşteri-odaklı çalışma benimsenmiştir. bu en çok kar getirecek müşteriye diğer müşterilerden farklı olarak ek ikramlarda bulunulacak ve kumar oynama tercihini harrah’s ta yapması için ilgisi çekilecekti.

bu alanda yapılan ilk araştırmalar göstermiştir ki; kumarhaneler en çok geliri masa başı oyunlarından (21, zar vb.) kazanmaktadır. ayrıca bilgisayarların gelişmesi ve uygulanabilirliklerinin artması ile müşterilerin kayıtları tutulmaya başlanmıştır.

araştırma ve geliştirmenin en büyük mimarı harvard’da profesör olan loveman’dır. loveman’a göre her müşteriye uzun vadeli alıcı olarak bakmak gerekir. bunun için kişinin otelde kalıp kalmadığı, büyük harcamalar yapıp yapmadığı önemli değildir. loveman’ın fikirlerini dinleyen harrah’s hemen onu işe almıştır. tüm bu araştırma-geliştirme işlemleri sonucunda harrah’s ın kârında 125 milyon dolarlık bir artış yaşanmıştır. tüm incelemeler göstermiştir ki harrah’s ın gazino gelirlerinin yüzde 80’i her gelişlerinde 100 ila 500 dolar arası harcama yapan müşteriler tarafından elde edilmekte imiş. ayrıca harrah’s ın ciddi gelir getiren müşterileri bölgenin yerlileri olup, pahalı uçak biletleri vermeden gazinolara gelebilenlerden oluşmakta imiş.

harrah’s ta uygulanan müşteri-odaklı işleyişin en önemli parçasını “total rewards” kartları oluşturmaktadır. gazinoya gelen müşterilere bu kartlardan almak isteyip istemedikleri sorulmuş, bu kartı almanın tamamen gönüllü olduğu ve alındığı taktirde müşteri ile ilgili yaş, cinsiyet, yaşadıkları yer, oynamayı sevdikleri kumar tipleri bilgilerinin alınacağını; bunun karşılığında kendilerine özel ayrıcalık ve hediyelerin verilebileceğini belirtmişlerdir.

eğer müşteri kartı alırsa ve de oynarken kartı kullanırsa kişinin ne kadar para yatırdığı, kaç kez oynadığı, toplamda ne kadar para harcadığı bir veritabanına eklenmekteydi. müşteriler kazanıp-kaybetmelerine bakmaksızın yatırdığı miktarın büyüklüğüne göre ödüllendirilmekteydi. müşteri her gazinoyu ziyaret edişinde bilgiler eklenip güncellenmekte ve müşteri hakkında bir ortalama veri birikimi oluyordu. bu veri birikimi de harrah’s ın kârının artmasındaki en temel bileşen oluyordu. veriler “müşteri iletişim yönetimi” (crm) yazılımı ile izleniyor, sas enstitüsünde pazarlama müdürleri tarafından inceleniyordu. tüm sisteme “kazananların bilgi ağı” (winet) adı verilmişti.

tüm bu bilgileri kullanarak her müşteri için bir profil çıkartılıyor ve müşterinin yine en kısa zamanda gazinoyu ziyaret etmesi için bir plan geliştiriliyordu. planlar içinde otel indirimleri gibi hediyeler mevcuttu. en kritik faktörler müşteri yaşı ve en yakın gazinoya uzaklığı idi. bu faktörler kişinin bir dahaki gazino ziyaretini belirliyordu. faktörleri değerlendirerek bilgisayar ortamında kişiden zaman içerisinde ne kadar gelir elde edilebileceği hesaplanıyordu. hesaplamalara göre “total rewards” programının maliyetini de hesaba katarak kâr analizi yapılıyordu.

harrah’s müşterinin firmaya olan değerini betimlemek için 90 ayrı demografik alan oluşturmuştu. yapılan çalışmalara göre en çok kâr getiren müşteri şaşırtıcıydı: 62 yaşında gazinoya 30 dakika uzaklıkta oturan ve video poker oynayan bir kadındı. bir müşteri ne kadar çok gazinoyu ziyaret ederse, kendisinden o kadar çok kazanç elde edileceği görülmüştü. zaman içinde yüksek kâr getirecek müşterilere “total rewards” programının kendilerine sağladığı ikramlar ve hediyeler ayda 1-2 adet yollanan mail ile bildiriliyor, gazinoya gelmeleri için cesaretlendiriliyordu. bu hediyeler nakit olabildiği gibi, geziler, hava yolu ile gelmişse havaalanından gazinoya kadar ücretsiz ulaşım imkanı, otellerde hafta sonu ücretsiz kalınması olabiliyordu. müşteri eğer rezervasyon yapmak için ararsa kendisine sahip olduğu/olacağı hediyeler bildiriliyordu, böylece kişi gazinoya gelmek için teşvik edilmiş oluyordu.

harrah’s şirketi büyüdükçe, şirkete bağlı tüm gazinolar ayrı ayrı yönetiliyordu. bundan dolayı firmaya değerli müşteriler başka bir harrah’s gazinosuna gittiklerinde normalde aldıkları hediyeleri ve ilgiyi göremiyorlardı. bunu düzeltmek için bu müşterilerin firmaya bağlı tüm gazinolarda aynı ilgiyi görmesi gerektiği kararına varıldı. sonuçta kişinin kartındaki bilgiler, bağlı gazinolarda da geçerli olmak üzere geliştirmeler yapıldı. geliştirmeler yapılırken karşılaşılan en büyük sorun şirketin 25 yerinde birden müşteri-odaklı hizmeti yaymak olmuştu. her gazinoda çalışanlar sadece kendi müşterilerini değil, harrah’s şirketinin müşterileri ile ilgilenmekle koşullanmıştı. bu değişikliğin bir sonucu da las vegas’taki üç harrah’s gazinosunun gelirinin yarıdan fazlasının zaten daha önce harrah’s gazinolarında oynamış kişilerden, yani şirketçe tanınan; veritabanında olan kişilerden elde edilmesiydi.

görülen o ki uygulanan strateji çok büyük bir başarı ile sonuçlanmış gözüküyor. daha uygulandığı ilk yılda yüzde 13 kâr artışı sağlayan program, “total rewards” programı kapsamında 251 milyon doları müşterilere veya araştırmalara dağıtmış olsa da bu kâr inanılmaz boyutlardadır. 1999 yılında ise 1998 yılına göre de yüzde 18’lik kâr artışı sağlanmıştır. ayrıca harrah’s gazinolarında bir veya daha çok mekanda kumar oynayanların sayıları yüzde 23 oranında artış göstermiştir. ayrıca müşterilerin geçen yıllara göre kumarhanelerde daha çok para harcadıkları görülmüştür. 2001 yılında gelirlerde 3,7 milyon dolarlık yani 2000 yılına göre yüzde 11’lik artış saptanmıştır. bu kârın yüzde 80’lik kısmı ilk başlarda da tespit edilmiş olan masa başı oyunlarından elde edilmiştir.

harrah’s müşterilere ait veritabanının hiçbir şekilde başka firmalara satılmayacağını ve müşteri bilgilerinin gizli kalacağını belirtse de bu programa sıcak bakmayanlar da mevcuttur. örneğin ulusal yasallaştırılmış kumara karşı olanlar koalisyonu yöneticisi richard thomas grey belirtmiştir ki; harrah’s ın amacı kişileri paralarından ayırmaktır. yine new jersey mecburi kumar konseyi de bu programa karşıdır.

harrah’s genel müdürü philip g. satre bu suçlamalara karşı firmasını şu şekilde savunmaktadır; firma kişileri kumar oynamaya ikna etmemektedir, aksine bunu yerine kişilere çeşitli hediyeler sunmaktadır. ayrıca firmanın hedef kitlesi hiçbir zaman fakir kişiler değildir, hedef kitle her gelişinde 1000 ile 2000 dolar arasında harcama yapacak kişilerdir. loveman’a göre, firma kişilere daha çok kumar oynaması için cesaretlendirmemekte aksine zaten yapacağı “kumar oynama” işini harrah’s gazinolarından birinde yapması hedeflenmektedir. ayrıca loveman belirtmiştir ki programın amacı zaten oynayacak olan müşterileri tanımak ve daha sonraki ziyaretleri için bizim gazinomuzu seçmelerini sağlamaktır. açıklamasında ise; eskiden sadece makinelerde ne kadar oynandığını, ne kadar kazanıldığını bilmekteydik, artık o makinelerde hangi müşterimiz oynuyor, onunla nasıl irtibata geçebiliriz diye öğrenmek istiyoruz; yani artık sistemimizle 60 yaşında north carolina’da oturan kadınlar hangi makinede oynuyor bilebiliyoruz.

her şey bir yana zaten müşteri izlenmek istemiyorsa kartını kullanmaz ve böylece kendisi hakkında bilgi toplanamaz." *

23 Temmuz 2005

değişik bir parça

"Bjork & Thom Yorke - I've Seen It All" dinleyin epey değişik film müziği gibi sanki mi acaba :)

yazı tipi

LCD (bilmeyenler için: dümdüz ince pahalı olanlar var ya işte onlar) mönitöre sahip dizüstü veya masaüstü bilgisayarlarda yazı tiplerinin kenarlarını düzeltmek için ClearType kullanın süper oluyor.

nerden mi bulacağım diyosunuz? hemen söyleyelim masaüstünde bir yere sağ tıklayın-> Görüntü Özellikleri çıkacak-> ordan Görünüm -> Efektler -> ikinci satırdaki yeri işaretleyin ordaki aşağı açılabilir yerden ClearType seçin. Tamam diyin oldu.

yoruldum lem anlatırken :P

herkese iyi günleerr!

haftaya bugün

inşallah stajım bitmiş olacak :) o zaman tatil yapacağım umarım...

dinleyin bakalım:
şebnem ferah - can kırıkları
mustafa sandal - isyankar
çok alakasız gibi görünüyor di mi :D

11 Temmuz 2005

staja başlayacaklar için öneriler :)

yer araştırırken mümkün olduğunca size yararlı olacak bir yer bulmaya gayret edin. hatta hem yararlı olacak bir yer hem de tanıdığınızın olduğu bir yer olsun. böylece gereksiz tiplemeler ve tripleri ile uğraşmak zorunda kalmaz hem de çok süper bilgiler edinebilirsiniz. devlet dairelerinde staj yapacaksanız milletle pek haşır neşir olmayın, sonra dandirik işleri size kakalamaya çalışırlar. mümkün olduğunda herkese mesafeli olun ama soğuk da olmayın. insanlarla ilişkiler hangi meslekte olursanız olun çok önemlidir. neredeyse tüm müdürler insanlarla diyaloğu süper olan kişilerdir.

elinizden geldiğince tembellik yapamamaya gayret edin, iş alıp onlarla uğraşın çünkü staj siz iş ortamını görün yeni yeni şeyler öğrenin diye var. eğer ben hiç bir şey öğrenmek istemiyorum sokayım staja diyorsanız -diyebilirsiniz hakkınız, belki de kötü şeyler yaşadınız daha önce- naylon yapın ama bunun her zaman dezavantaj olduğunu göz önünde bulundurun. kimse durup dururken size süper şeyler öğrenebileceğiniz şeyler sunmaz, sizin didinip bir şeyler öğrenmeniz gerekir.

bir proje veya iş bittiği zamanki tatmin duygusu ve öğrendiğiniz şeyleri görünce duyacağınız haz için bile eşek gibi çalışmak isteyebilirsiniz. (saçma ama gerçek) iyi niyetlerle çıkarılmış bir şeyin * bile ne kadar iğrenç hale getirilebileceğini görerek ülkemiz hakkında değişik fikirler edinebilirsiniz. ayrıca hiç çalışmayıp da daha hala da zam isteyen devlet çalışanlarını görüp de * vay anasını diyerek ufkunuzu genişletebilirsiniz.

ne yapın edin edinebileceğiniz maksimum bilgiyi ve tecrübeyi edinerek stajınızı tamamlayın. tembelliğin kimseye yararı yok.

not olarak da iş hayatında stajdaki gibi toleranslı olunmaz kişiye karşı. nokta.

yeni başlayanlar için itü :)

"bura sosyal değil `bik bik`" yapacağınıza kendi sosyalliğinizi kendiniz oluşturun, kendi hatalarınızı okula yükleyip depresif depresif dolaşmayın milletin kafasını bozmayın. öyle herşeyi kafaya takıp da (misal sınavmış, ödevmiş; hepsi gelir geçer) güzelim günlerinizi hem etrafınıza hem de kendinize zehir etmeyin.

"buralar sosyal değil hacı, boğaziçide olsam var ya manyak ortamlara akardım" veya "itü esasında odtüden iyi bik bik" (ister iyi ister kötü olsun nolacak sanki) diyip kendinizi komik duruma düşürmeyin. önemli olan okulun size katacağı şeyleri maksimuma çıkarmaktadır, hiç bi okul size almanız gereken herşeyi vermez, onları kendiniz arayıp bulmalısınız. "hoca okulu siktir et ben ortamlara akıcam barlardan çıkmıcam" derseniz yarın öbür gün mezun olunca -olabilirseniz tabi- "hastir ne bok yicem ben şimdi" diye dövünebilirsiniz çünkü iş ortamı çok acımasızdır, gözünüzün yaşına bakmazlar. (tabi benim babam,dayım,amcam mafya,bizde para bok işim hazır diyorsanız -burası türkiye- istediğiniz haltı yiyip okuma işleminizi yerine getirmenize gerek kalmaz)

üniversite okuyorum "çok cool um çok artistim süperim" diye ortamda dolanmayın, döverim. ilk önce ""adam olun"" etrafınıza zarar vermeyin, ona buna yavşamayın.

en önemlisi "bu okul çok asosyal yea" deyip de biri size "şöyle bir konser var gelmek ister misiniz" dediğinde "1 hafta önce bik bik vizem/ödevim/projem var" diyip de insanları çileden çıkarmayın. adam seni dövse haklı, sen hem bik bik et hem de sonra 1 hafta sonrasının hesabını yap. ulan konser kaç saat, madem bu kadar önemli o zaman "sosyal okul istiyorum bik bik" deme.

gece geç yatmayı marifet saymayın `yok öle bişi`. sağlığınıza dikkat edin, eğer ailenizden uzakta okuyorsanız hiç kimse size bakmaz -iyi arkadaş,ilgili süper kız arkadaş hariç- hele hele `mediko` ya yolunuzu düşürmemeye dikkat edin geberseniz umurlarında olmuyor.

lisede ne idiyseniz üniversitede de osunuz, okula girdiniz diye birden kanatlarınız çıkmaz. o yüzden sihirli, mucizevi şeyler olmasını beklemeyin. konserlere felan elinizden geldiğince katılın çünkü üniversite hayatınızdan aklınızda sadece geçirdiğiniz güzel zamanlar kalacak, girdiğiniz sınavlar veya yaptığınız ödevler değil.

yaşamı kaçırmayın. çok dövünürsünüz sonra.

28 Haziran 2005

hımm

heh şimdi doğru oldu saat :)

yalnız yeni eklediklerim çıkmıyor june 2005'ten bakınca çıkıyor. Allah Allah

bunun tarihi

bir gün önceden geliyor ayrıca 2 saat ileri :D

çok sıcak lem

sabah işe gelirken amma terledim yahu :/ çok sıcak yahu Allah dışardakilere kolaylık versin, işleri zor... stajımın bitmesine son 3 gün! dın dın dın dın.hayırlısı olsun bakalım...

25 Haziran 2005

neymiş bu sql injection denen nane?

okuyunuz öğreniniz, güzel bir yazı. (uzun da değil sıkılmazsınız merak etmeyin :p benim gibi kitap okumaktan nefret etme düzeyine gelmiş biri bile ilgiyle okuyabildiğine göre güzel bir makale :P eheh)

buyrun: http://www.doublekey.org/docview.aspx?cat=tek&id=113&format=html

11 Haziran 2005

hayatı yaşa!

pişman olmamak için hayatı iyi değerlendir. her gününü son gününmüş gibi yaşa ki bir gün olduğunda "keşke" deme...

8 Haziran 2005

günün sözü

"kötüye kötülükle karşılık verirsek ondan ne farkımız kalır?"

3 Haziran 2005

işletim sistemleri dersi

dc almışım. önemli değil. buradan hiç doğru düzgün sınav okumayan, baştan savma sınav okuyan (ona da okumak diyemeyiz zaten) hocamıza teessüflerimi iletiyor; Allah'tan cümlemize akıl fikir vermesini, hepimizi ıslah etmesini diliyorum.

bu kadar hakkı nasıl ödeyeceksiniz? kolay gelsin...

hımm

afferin...

23 Mayıs 2005

19 mayıs kutlu olsun (19 mayısta yazılmıştı)

tüm adam gibi "insan" olanların 19 mayıs ı kutlu olsun. bize adam gibi insan dedirtecek kadar kudurmuş ve böyle bir tanım yapmayı gerektirecek kadar iğrenç mahluklara da yuh olsun.

throw

c++ da diyelim bir yerde hata oldu biz bu hata ile program göçmesin, uçmasın, tüm dünyada barış olsun istiyoruz işte bu durumda hata durumunda throw bişi deriz o hata olunca catch onu yakalar.

misal:

string mesaj("amanin");
if(azeroth.entrynumber >= 1000)
throw mesaj;

deriz, bu durum olduğunda çalışma zamanı hatası olmaz da catch de söylenen şey yapılır.

catch

c++ da try da bir sorun oluşmuşsa throw ile fırlatılan şeyi yakalamaya yarar.

şöyle olabilir:

catch(const string &mesaj) {

//yapilmasi istenen şey, mesaj katarının ekrana çıkartılması mesela

}

ile daha önceden tanımlanmış mesaj katarı yakalanarak çalışma zamanı hatasından kurtulunur.

try

c++ da yanlış bişiler yapma potansiyeli olan yerlerde kullanılır ki çalışma zamanı hatası* verdirmeden, hatalar kontrol altına alınabilsin diye vardır. yalnız yazılanlar blok içerisinde olduğundan içerde bir değişken tanımlarsanız veya bir nesne yaratırsanız o bloktan çıkarken yok olacağı için noluyo yahu diye hata arayabilirsiniz; bir nevi kaş yapayım derken göz çıkarmış olursunuz.

siz siz olun yine de if mif diyerek eski usül kontrol edin. ama madem böle bişi var kullanayım derseniz

try {
dizi[4] = 5;
/*diyelim ki dizi 2 boyutlu o zaman 4 indeksli bi eleman yok o zaman bu normalde dan diye çalışma zamanı hatası verecektir ama try içinde olunca hata olduğunda daha önce tanımlı throw ile fırlatılan şeyi catch ile yakalar.*/
}

20 Mayıs 2005

dusunmeden ogrenmek yitirilmis bir emektir

çok anlamlı bir konfüçyüs lafı. "öyle her duyduğunuza veya size her söylenene inanmayın, aklınız size niye verildi ulan, düşünün tartın; eğer höt diye herşeyi belleğinize alırsanız aklınız ne işe yaramış olur?" manasındadır.