25 Aralık 2008

Programlama dilleri arabalara benzetilirse

Programlama dilleri arabalara benzetilirse: burda

Ben en çok şunları beğendim:

  • C++ is a souped-up racing car with dozens of extra features that only breaks down every 250 miles, but when it does, nobody can figure out what went wrong.
  • Java is a family station wagon. It's easy to drive, it's not too fast, and you can't hurt yourself.
  • Assembly Language is a bare engine; you have to build the car yourself and manually supply it with gas while it's running, but if you're careful it can go like a bat out of hell.

bugün dinlenecek musiki eserleri

Tiesto - UR
Kevin Rudolf - Let It Rock
Transformers Soundtrack (Steve Jablonsky) - The Score - 10 - Scorponok
Transformers Soundtrack (Steve Jablonsky) - The Score - 19 - Optimus VS. Megatron
Gülşen - Ama Bi Farkla - 05 - Ihtilaller
Eagle Eye Soundtrack (Brian Tyler) - 02 - Eagle Eye Main Title
Eagle Eye Soundtrack (Brian Tyler) - 11 - Clutch Then Shift
Eagle Eye Soundtrack (Brian Tyler) - 21 - Potus 111
Flanders - Behind Callea Radio Mix

14 Aralık 2008

eagle eye (2008)

eagle eye son zamanlarda izlediğim en süper film. daha çok ufakken sinemayı bana verdiği adrenalin seviyesiyle sevmeye başladım ve her zaman böyle eski/yeni usüllerle beni alıp götürmesine bayılıyorum. uzun zamandır koşturmacalı, patlamacalı, araba kovalamacalı, gizemli, ters köşe yapmalı, teknolojik artistlikli film yoktu piyasada. işte tam bu noktada yetişti ve hafızalarımızda değerli yerini aldı.

filmin olayını die hard 4, wanted gibi filmlere benzetebilirsiniz ama zaten aksiyon filmlerinin kendine has bir "aynı"lıkları vardır zaten, önemli olan işleyiş ve atmosferi izleyiciye ne kadar yedirebildikleridir. bunu da çok süper yapmışlar, elbette "oha o ne lan" öyle dedirten durumlar oluyor (ki bundan daha doğal birşey yok, pazardan salatalık almayı anlatmıyor sonuçta) ancak filmin geneline ve yediğimiz/sindirdiğimiz aksiyona, adrenaline bakınca bu senenin en sağlam aksiyon filmlerinde en üst sıralara rahatça yarışır, zaman ayırmaya değer bir yapım olduğunu belirtmek istiyorum. (ayrıca bu insansız uzaktan kumandalı mq-9 reaper'dan bir tane istiyorum)

5 Aralık 2008

playstation 3 vs. xbox 360

iki popüler oyun konsolunu karşılaştıran uzun ve güzel bir yazı: burda

bu ne ya benim vaktim yok nedir bunun özeti diyenler için:

herşeyde olduğu gibi iki aletin de artıları eksileri var.
-ps3 daha sonra çıkmış olsa da xbox'ın grafik işlemcisi donanım olarak çok daha güçlü.
-ps3 xbox'a nazaran multimedya işlemleri için açık ara daha performans sağlıyor ve üzerinde bluray olması çok büyük bir artı, ancak xbox'ın diğer medya sistemleri ile entegrasyonu daha kolay (media center edition ve pc'ler tarafından erişim) fakat film izlemeye kalktığınızda yaptığı sesin çok uyuz olduğunu söylüyorlar.
-xbox multiplayer oyunlar için şimdilik daha üstün, ps3 online oyunlar açısından daha performanssız ve geride, xbox ile online arkadaşlar ile etkileşim çok daha basit ve kolay. ps3'te ekranı ikiye bölerek aynı makinada oynama konusunda artılar var.
-xbox'ın en büyük handikapı aniden donanımsal sorunlar (üç kırmızı ışık durumu) yüzünden kullanılamaz hale gelebilmesi, bundan dolayı microsoft büyük masraflar yapıp aletin garantisini 3 seneye çıkarmış.
-birçok kişinin dikkatini çekecek korsan oyun muhabbeti konusunda ps3 şimdilik kırılmamışlık ünvanını elinde tutsa da, nette ps3 oyun isolarının dolaştığını söylüyorlar. xbox da modları xbox live sunucularında yasaklayıp erişimlerini engellemek için elinden geleni ardına koymuyormuş. ama ps3'e göre netten oyun indirip oynayabildiklerini söylüyorlar.

burda da görsel olarak karşılaştırma yapılmış.
ayrıca sözlükte de epey yorumlar yapılmış.

sonuç olarak sizin gereksinimlerinize göre hangisi işinize gelirse onu alınız...

19 Kasım 2008

uydu ve uydu alıcı almak

evet sayın okuyucular uzun süredir hayatımdan nadide kareler, insanlığa armağanım olan tecrübelerimden mahrum kaldınız. evet farkındaydım biraz da isteyerek oldu aslında ama neyse mühim değil.

efenim diyelim manyak süper bir lcd tv veya normal tv aldınız fekat bildiğimiz eski usül anten evinizde karıncalardan başka bişi göstermiyor. ayrıca kablo tv felan da evinize gelmiyor. digiturk'e de aylık bağlamak istemiyorsunuz. burda şöyle bir seçenek de var, uydu anten ve alıcı alıp kablo çektirip televizyona bağlamak. bunun şöyle bir artısı var elinizdeki cihaz yüksek çözünürlük desteklediği için eski usul çözümler işinizi görmeyecektir. (genelde çözünürlük 704x576 olduğu için kısmen iyi bir seçenek oluyor)

ihtiyacınız 1 (veya daha çok) çanak anten diye bildiğiniz o tencere kapağımsı zımbırtı. 1 uydu alıcısı. (çok çeşit uydu alıcısı var ben dreambox aldım linux işletim sistemli akıllı bir makina yalnız bu makinayı alırken karaköyde uyducuları gezdim adamlar 210 dan 400e kadar rakamlar söylediler, dedim yuh yani tamam kazıklıyorsunuz da bari usturuplu kazıklayın bu ne lan. sonra gittim aslanlar gibi netten aldım 200e. dolar devamlı oynadığı için fiyat da oynuyor.) bir sürü metre kablo. şimdi değişik uydular var, bizim normal türk kanallarını türksattan izleyebiliyorsunuz bir çanağı oraya çevirdiniz mi artık o çanak ordan veri alıyor, o uydudan görüntüleyebileceğiniz kanallar belli. mesela eutelsat, hotbird vb. uydularda başka başka kanallar var ama çoğu kanal şifreli. birden fazla uydudan kanal izlemek istiyorsanız birden fazla çanak taktırmalısınız. şöyle de birşey var normal bir çanak 35, 38 ytl gibi değerlerle satılıyor, eğer birisinin türksata bakan hazır kurulu bir çanak anteni varsa ona 2li bir çoklayıcı takıp aynı çanağı kullanabilirsiniz. yalnız bu 2li çoklayıcı 25ytl. gelelim evinizi dolaşacak kabloya, bu normal bildiğimiz anten kablosu (coaxial) metresi genelde 50kr oluyor daha pahalı olanları da var. kablonun bir ucu çanak antenin ortasına diğer ucu da uydu alıcıya girdiğinde işlem bitmiş oluyor.

aslında bağlama işlemlerini yapmak kolay fakat elinizde alet edevat (kablo sıyırıcı, matkap) olması lazım, bir tek çanak antenin uydu derecesi ayarlanması hariç onu ellerindeki bir makinayla ayarlıyorlar.

10 Ağustos 2008

nikah günü alma süreci

şimdi diyelim ki evlenmeye niyet ettiniz ve doğal olarak devletin gözünde "birader biz evlencez, süper ikili olcaz, hatta boy boy süper-über çöcceklerimiz olsun istiyoruz" modunu hem toplumun hem de kanunun gözü önünde meşru ve yasal hale getirmek için kıyılan bir şey olan nikah yapmanız gerektiği konusunu belediyeye götürmelisiniz. madem işin içinde kıyım var o zaman bilimum devlet bürokrasi dalgalarını zaten kafanızda "ya şimdi gitcez büsürü ıvır zıvır iş çıkaracaklar püf" düşüncesi yeşillenmiştir.

neyse efendim şimdi ilk olarak her zaman yararlı olabileceği aşikar olan "aksiyona girmeden önce bilgi toplama (analiz oluyor bu mevzu)" işlemini yapmalısınız ki en minimum zamanda ve en az sinir harbi ile zaten fani olan bu hayattaki son derece fani başka bir işlemi yaparken sinir hücrelerinize gereksiz yere enerji kullandırtmayın. bunun için kıyım yaptıracağınız belediyeden "abi evlenmek için hangi belgeler lazım bröşürünü verir misin" demelisiniz. bu bröşürde zaten devamlı birileri çılgınca evlendiği için "al yiğenim bunu" diyeceklerdir. alternatif olarak netten araştırma da ayapabilirsiniz google amca aracılığı ile ama burdan bulacağınız bilgiler güncel olmayabilir, demedi demeyin. şimdi bu napmamız lazım bröşüründeki gerekli belgeleri toplamaya başlayacaksınız. çok uzun ve yorucu değil diyebilirim aslında, ondan gözünüz korkmasın ve sevinin hadi bakalım sizi gidi keretalar.

en önemli belgelerden biri kıy bizi diyeceğiniz belediyenin gücü içerisindeki bir yerden bir adet ikametgah belgesi ki, bunu erkek/kız getirmiş farketmiyor yeter ki birisi o belediyeye oy verebilecek modda olsun ki belediye oy kazanamayacağı bir adamın işlemini yaparak zaman kaybetmesin (diye düşündüm, çıkarım yaptım ben). bunu da her zaman bildiğiniz gibi muhtar amcadan yapabiliyorsunuz. (ayrıntılı bilgi için eski yazılarımdan bir adet: işe başlarken istenen evraklar hakkında) hazır muhtar amcaya gitmişken "muhtar amca muhtar amca çek ordan bir tane evlilik için nufüs sureti belgesi" diyiniz bu da lazım çünkü. tabii bunları alırken yanınızda vesikalık resim bulundurmalısınız, iki adet. neyse başka bir belge de nüfus müdürlüğünden almanız gereken nüfus kayıt örneği. bir belge de arkalı önlü iki kişinin de nüfus cüzdanı fotokopileri. şimdiye kadar saydığım belgeleri illa siz almak zorunda değilsiniz, bir yakınınız da halledebilir.

belki de sizi en fitil edecek belge ise sağlık raporu. bunun için de belediyenin size belirttiği sağlık merkezi/ocağı gibi bir yere gidiyorsunuz. iki aşamadan oluşan bu bölümde bir adet "verem değilim ben abi" diyebilmeniz için akciğer röntgeni çektireceksiniz, çok basit bir olay şipşak çekiyorlar ama diyelim sabah çektirdiniz öğleden sonra 3'te sonucu alacaksınız diyorlar. diğeri ise çılgın kan testi. bu beni delirtti, işten izin almışım gelmişim sabahın köründe dediler ki kessssssinlikle 13.30'dan önce almıyoruz kan man. şimdi bu durumda benim izlediğim yol şu oldu ki en az zaman maliyetli yaklaşım bu olacaktır. sabah gelip röntgen çektirip gitmek, öğleden sonra gelip kanı verip 1 saat içinde sonucunu hem de röntgen sonucunu almak, ordan da aynı yerde bulunan doktora gidip "doktor aga çak bakalım bir imza" demek. böylece 1 gün içinde kurtulabilirsiniz. yalnız başka yerlerde başka türlü olabilir bu bakırköy belediyesinin yolladığı yerin uygulaması idi. bu yer de capacity alışveriş merkezi karşısındaki sağlık merkezi mi ne, adını tam hatırlayamadım, umrumda da değil. kan alımı da aslında yaklaşık 30 saniye sürüyor. işte bir takım kan hastalıklarınız var mı uyuşmazlık hede hödö taraması sanırım. burda da vesikalık resim istiyorlar sadece 1 tane sanırım tam hatırlayamıyorum, rock yıldızı gibi herkese fotoğraf dağıttık anasını satayım. bu kan tahlil işini başka yerlerde de yaptırabildiğinizi ama kabul edilmeyebileceğini, zaten çok para olduğunu söylediler, belediyenin yerinde bu işlemler ücretsiz.

buraya kadar geldiyseniz bölüm sonu canavarına ulaştınız ama çok da canavar değil öyle tırsmayın hemen. artık tüm belgelerinizi tamamladınız ve nikahın kıyılacağı yere belgelerinizle birlikte çift olarak başvurmanız gerekli. ayrıca kişi başı duruma göre 5er duruma göre 6şar adet vesikalık resim lazım yanınızda bulundurun. niye duruma göre diyorum, yanlış hatırlamıyorsam bröşürde 6 diyordu ama 5er tane aldılar. neyse çok önemli değil zaten. bu başvuru olayının ilginç bir durumu var sadece salı-çarşamba-perşembe 9:00-11:30 arasında başvuru alıyorlar. neyse gidiyorsunuz belgeleri teslim ediyorsunuz, size iki tane evlilik sözleşmesi mi anlaşması mı ne öyle belge imzalıyorsunuz, sanırım "valla zorla gelmedim, istiyorum ben bu işi" demenin bürokrasicesi. bu belgeleri bir zarfa koyuyorlar ve nikah memuru insanının yanına gidiyorsunuz o belgeleri bir daha kontrol ediyor ve sizi 140 ytl (evet, evet, dağılın lan. derken salonu kullanma parası, ayrıca kokteyl yapmak isterseniz 500küsür ytl vermeliymişsiniz aman istemez kalsın ne kokteyli) ödemeniz için vezneye yolluyor, vezne abiden ödenmiştir makbuzunu alarak fotokopisini memura verip gününüzü alıyorsunuz. ondan sonra memur son derece ciddi olarak son hatırlatmaları yapıyor. misal, nikah salonu en fazla 250 kişi alır, fotoğraf dışardan çekilmez burdaki fotoğrafçı ile anlaşmanız gerekli, 15 dakika önce burda olunuz, şahitler anne baba kardeş olamaz falan filan. (yalnız burda birşey dikkatimi çekti nikah memuru insanının işi ne kadar rutin değil mi? adam her gün aynı şeyleri başka başka adamlara anlatıyor, hep aynı iş ama bereket hep karşısındakiler değişiyor da kafayı yemiyor. teknoloji biraz daha ilerlesin memurlar robot olsun bence daha hızlı olur) gün ve saat kağıdınız ile kaçıyor gidiyor ve kapitalizmin kucağına geri dönüyorsunuz.

hayırlı olsun...

23 Haziran 2008

Google Engineering Manager Niniane Wang ile bir röportaj

Burada

Yazıdan birkaç ilginç nokta:
"Who takes the blame at Google when something goes wrong with a piece of software?
We just fix it as soon as possible, instead of wasting time blaming. If it’s urgent, we call a Code Yellow and pull in others to help. Since Googlers are smart and dedicated, problems usually occur due to mistakes rather than incompetence or indifference. That makes it easier not to blame, because you realize “There but for the grace of God go I”.
Not blaming means the cost of failure is tolerable. This allows people to feel free to innovate with high-risk high-reward ideas.

What was your biggest lesson learned working at Google so far?
If you hire stellar people and give them freedom, they will produce amazing results. Google engineers have a surprising amount of freedom – in choosing projects to work on, contributing to multiple projects simultaneously, getting new projects chartered...
I heard a quote once that said, “Big companies take extraordinary people and make them do ordinary things. Startups take ordinary people and make them do extraordinary things.” I think the magic of Google comes from taking extraordinary people and letting them do extraordinary things."

15 Haziran 2008

Mecidiyeköy kedileri ve bugün dinlenecek şarkılar

artık mecidiyeköy denilen o kaotik ortamdan mıdır, hayat pahalılığından mıdır, çöplerin bolluğundan mıdır, trafik sorunundan mıdır yoksa metropol kedisi olmaktan mıdır nedir burada yaşayan kediler manyamışlardır. yoksa nerede yolun karşısındaki iki köpeğe tıslayıp saçı başı dağınık kir pas içinde bıyıklarının bir tarafı aşağı bir tarafı yukarı bakarken "maaaauuu, gitsenize olm burdan; oralar buralar benim" diye bağıran bir pisi görebilirsiniz? hayır köpekler de iri yarı ama sanırım fazla evcilleşmişler ki delikanlılıklarını kaybetmişler. hayır demiyorum ki onlar da bağırsın, höyt desin ama insanda azıcık gurur olur be. insan bir "böyt, noluyo lan, akıllı ol, aklını alırım hişş" der. bir de sabahın köründe oluyor bu olaylar, daha dün gece sabaha kadar kavga ettiniz lan kediler, nöbetçi mi koydunuz birileri gelir diye?

ayrıca çöplerin başında her gün bir kavga her gün bir gürültü. mafya mısınız kardeşim. şimdi inanmayanlar olacaktır ama bunların iki tanesi karşı karşıya sadece sol gözleri birbirine bakacak şekilde "mauuu", "daha çok maauuu" diyerek racon kesiyorlar. hayır korkuyorum yarın bir gün gelecekler "çık lan kardeşim bundan sonra burası bizim, mıntıkadan topladıklarımızı burada saklayacağız" diyecekler diye. birbirini 30km/s hızla kovalayan kediler artık trafik kazası yapıyorlar araçlara çarpıyorlar. o değil araçlar hasar alıyor. birbirinin gözünü çıkarmak amaçlı pençe atmalar mı dersin, diğerinin üzerine atlayıp bağırsaklarını çıkarmaya çalışmak mı dersin. günün her saati "maavv kırrrşş mavvvv kiiii" şeklinde kavga sesleri eksik olmuyor. hayır bir tane tek gözü olmayan var, apartmandan çıkarken bana tıslayıp artistlik yapıyor. hayır halbuki onlar için daha çok çöp üretebilmek için işe gidiyorum gözlerim yarı açık şekilde. bir de bunların maymun gibi sesler çıkartan martı* kankaları var. bunlar kavga ediyor martılar gaz veriyor tempo tutuyor.

devletin buna bir şey yapması lazım.

------------------

Dinleyiniz: Sagopa Kajmer & Kolera - Ne bilirsin, Sagopa Kajmer - Baytar, Bleach OST

22 Nisan 2008

iron man (2008)

fragman 1:
burda
fragman 2:
burda
görünen o ki robert downey jr. ukala tony stark rolünü epey sağlam bir şekilde başarmış :)

15 Nisan 2008

Hazırda bekleme (hibernate) için sistem kaynakları yetersiz hatası.

Hazırda bekleme özelliğini sık sık kullanan biriyseniz ama bilgisayarınızda da 1GB'tan fazla bellek varsa ve hazırda beklet dediğinizde "API'yi Tamamlamak İçin Var Olan Sistem Kaynakları Yetersiz" tarzı bir hata alıp işlem yapılamıyorsa; burdan ilgili yamayı kurup bu sorundan kurtulabilirsiniz.

3 Nisan 2008

Metin karşılaştırma, .Net pdf kütüphaneleri, clipdiary

İki word veya metin dosyasını değişiklikler için karşılaştırma
Belki bir gün lazım olur: burda

.Net için bazı pdf kütüphaneleri
C# için bazı açık kaynak pdf kütüphaneleri: burda
Ayrıca foxit reader'ın sdk'sı ile istemcide pdf görüntüleme yazılımı olmasa bile pdf gösterimi yapılabiliyor. Tabii doğal olarak bu sdk ücretli :) Yine de 1-2 sayfalık pdf'ler için Adobe Reader'ın yüklenmesini beklemek için hayatın çok kısa olduğunu düşünenlerdenseniz, ücretsiz ve hızlı Foxit Reader'a bakmanızda fayda var.

Kopyala-yapıştır yardımcısı
Çok fazla kopyala-yapıştır işlemi yapanlar için ufak ama etkili bir yardımcı uygulama: clipdiary

21 Ocak 2008

Filmler

he was a quiet man (2007)

christian slater'ın oyunculuk namına döktürdüğü hatta resmi ile filmdeki karakterin resmini yan yana koyduğunuzda "oha bu adam gerçekte bu muymuş" diyeceğiniz ilginç film. imdb'de her ne kadar komedi filmi olarak geçse de yine film türünün son derece yanlış belirtildiği bir yapım, psikolojik yönü ağır basan drama demek çok daha doğru olacaktır. bir de elisha cuthbert var ağlıyor sızlıyor bağırıyor. ilginç olmasına ilginç de oturup da buna vakit ayırmak için iyice düşünmek lazım, komedi olsun eğleneyim diye izlemeye başladım, kafam daha da karışarak bitirdim, kötü değil ama çok oha süper şahane de değil.

the heartbreak kid (2007)


eğlenceli bir yapım izlemek isteyenler için hoş bir seçenek olur ama şu da bir gerçek ki erkekler de izlesin diye belden aşağı ve bol cinsellik dolu bir romantik komedi yapmışlar, bundan dolayı herkes beğenmeyebilir bu yönünü. hatta "ıyy banal yüzeysel" diyenler bile olacaktır; ama bence eğlenceliydi. son sahne ve bitiş de harika olmuş.

war (2007)

şimdi çıkıp da bu filmin senaryosuna "ıyy iğrenç bok gibi" demek bence çok mantıklı bir çıkış olmayacaktır, hatta türüne göre iyi bile sayılabilir. zaten jason statham'ın oynadığı vurdulu kırdılı aksiyon filmlerini bilenler aşağı yukarı ne ile karşılacaklarını bileceklerdir. ayrıca oh jet li yirim diye yaklaşan kişiler de işin içinde bol uçan tekme abartı uzak doğu dövüşü olacağını
da kestirmelidir bana kalırsa. şimdi eldeki malzeme bu, hatta filmin konusunda yazan "japon mafyası, fbi, eski partner, polis, jason statham" kelimelerini görenler de filmin amacını anlayabilirler. buna rağmen yine de yüksek standartlarla yaklaştığınız zaman "bu ne lan" demeniz çok doğal olur. ama "ulen şunlar bir dövüşsün birbirini vursun kafamız dağılsın" modunda izlerseniz gayet yerinde olacaktır. sonu iyi bile bence.

it happened one night (1934)


1934 yılında, ikinci dünya savaşı başlamadan önce günümüz "romantik-komedi" türünün temellerini atmış önemli yapım. şu da bir gerçek ki aradan geçen zaman ve gözümüze kaçmış bilimum aynı tarz örneklerden olsa gerek, "ben bunu daha önce
görmüştüm sanırım" hissiyatı yaratmıyor değil. ancak bu kendisinin değil, 2000li yıllarda olmanın verdiği bir yan etki.

i think i love my wife (2007)


chris rock'tan beklenmeyecek derecede durağan ve "masum", komedi olarak görülemeyecek bir yapım olmuş. bir kere madem arada "why don't we fuck anymore" demekten, yarı cıbıldak bayan göstermekten korkmayacak bir olaya girişmişsin; neden bu derece aşk-meşk-evlilik-çiçekler-böcekler moduna giriyorsun. never scared'da ve bilimum şovunda anlattığın şeylere noldu şimdi. olmamış olmamış olamamış. komedi değil, amerikan rüyası empozesi. kusra bakma chris, gerçekler böyle.

rush hour 3 (2007)

yine eğlenceli, yine komik, yine aksiyon dolu hoş bir film yapmışlar. eğlenmek isteyenler için hakkını verebilir. chris tucker yine laf sokuyor, jackie chan yine adam dövüyor; yine abzürt olayları vuku buldurup sizi gülümsetiyorlar, yine kamera arkası var.

cashback (2006)

tek kelimeyle "şirin" bir film. tüm olayı aşk-meşk-güzellik olan ressamlık öğrencisi bir eleman son manitası tarafından vukuatlı bir şekilde sepetlenir. acısından uyuyamaz hale gelir ve geceleri part time süpermarkette çalışmaya başlamasıyla başına gelen arada baya komik ama genel olarak romantik momantik olayların sunulduğu "şirin" yapım.

eastern promises (2007)

"güçlü" bir sinematografi, "hayatın gerçekleri" bezeli bir senaryo, "değişik" bir son. oyunculuklar da gözden kaçmasın.

resident evil: extinction (2007)

beklentisi olmayan birine bile epey "hade ordan ulen" dedirtecek pek birşeye benzemeyen seyirlik olmuş. sıkıcı, kendini yineleyen, yapmacık bir türlü olumlu yan bulamadığım vasat yapım. tamam zombi falan vuracan dövecen falan da; botokslanmış gibi mimiksiz ruhsuz suratlarla o ne biçim oyunculuklar öyle. aslında tek olayı baş karakterin yavaştan mistik ve taşaklı güçlerinin ortaya çıkması. arada "çok karışık işler döndürüyoruz, imza: umbrella co." da son çırpınışları sanırım.