30 Nisan 2005

kesme

gerçek hayattan bir örnek verelim: şimdi diyelim siz sözlük okuyorsunuz veya oyun oynuyorsunuz, birden mal bir arkadaşınız gelip sizin kafanıza vuruyor siz de doğal olarak yaptığınız işi bırakıyorsunuz ve mal arkadaşınızı dövmeye başlıyorsunuz, ağzını burnunu kırıp kafanıza vurduğuna pişman ettikten sonra kaldığınız yerden işinize devam ediyorsunuz. bu örneğimizde merkezi işlem birimi siz, kesme yi veren kaynak mal arkadaşınız ve kesme geldiğinde yürüttüğünüz işlem yani arkadaşınızı dövmeniz kesme hizmet programı oluyor.

diyelim ki birden fazla mal arkadaşınız var, bu da birden fazla kesme isteyen kaynağınız olduğu anlamına geliyor. tabii bunlar size aynı anda dan dun girişirlerse doğal olarak siz bu "gel beni döv" isteklerine önceliğine göre cevap verirsiniz. bunun için önceliği tabii ki en çok gıcık olduğunuza verirsiniz, en öncelikli kesme kaynağına cevap verdikten sonra sırasıyla önceliğine göre (yani en gıcıktan daha az gıcığına doğru) hepsini bir güzel pataklar işinize geri dönersiniz.

diyelim ki siz en gıcık olduğunuz kişiyi döverken, dünyanın en gıcık kişisi gelip size bir laf söylerse doğal olarak daha o öncelikli olur ve dövdüğünüz elemanı bırakıp dünyanın en gıcık kişisi ne dalarsınız, onu dövüp rahatladıktan sonra dövmeyi bıraktığınız elemana girişmeye devam edersiniz. bu olaylar böyle devam eder.

buradaki örneklerimizden ilki tek bir kesme geldiğinde merkezi işlem biriminin davranışını, ikincisi aynı anda birden fazla kesme isteği geldiğinde mib in halet-i ruhiyesini ve üçüncüsü de bir kesme isteğine cevap verilirken daha öncelikli bir kesme geldiğinde ne yapıldığını anlatmaktadır.

bu bilgiler gerçek hayatta ne işime yaracak diye sormayın efendim, mib böyle davranıyor ben ne yapayım? onu yapan da insanlar olduğu için doğal olarak böyle bir algoritması mevcut.

24 Nisan 2005

uff

canım sıkıldı yahu. dersler mersler var ama hep yurtta hep yurtta içim sıkıldı yav. yurttan derse dersten yurda, kursa kurstan yine yurda. oy oy insan azıcık gezer değil mi?

hımmm...

23 Nisan 2005

türkiye cumhuriyeti

"kurulması o kadar kolay mı oldu ki yıkılması o kadar kolay olsun" dediğim vatanımızın adı.


bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor...

toprağı vatan yapan üstündeki kandır,
eğer toprak, uğrunda ölen varsa vatandır...

23 nisan kutlu olsun :)

Herkesin ve tüm çocukların 23 Nisan çocuk bayramı kutlu olsun :) biz küçükken okuldan bizi bursa stadına götürürlerdi, hey gidi günler... elimizde ufak bayrakları sallayarak gezerdik ne günlerdi yav.

lisede de zorla demirtaş meydanına götürürler, gelmeyeni disipline vercez derler hiç bişi de yapmazlardı gelmeyenlere, ben de hep gitmiştim. orta okuldan sonra 23 nisan kutlatmamalı öğrencilere, 15-16 yaşını geçmiş adamın çocuk bayramı ile ne ilgisi olabilir ki yuh yane!

neyse bugün bayrammm erken kalkın çocuklar. çocuklar saf ve temizdirler ne kadar güzel.

haydi iyi günleeeeerr :)

12 Nisan 2005

kendine aydın diyen kişi

kendini aydınmış gibi göstermeye çalışan kimse. yıllardır sadece belli bir düşünceye sahip kişiler kendilerine aydın sıfatını takıyorlar. hadi bunu geçelim, bir insan kendine ben aydınım, süperim, şahaneyim diyorsa bu noktada bir sorun vardır. aydınlık sadece belli bir düşünceye mensup olmakla olmaz. türkiye tarihi boyunca hep belli bir kitle kendine aydın dedi ve halkı hor gördü. nasıl ben süperim demekle süper veya ben zayıfım demekle zayıf olunmuyorsa, aydınım ben huleen demekle de aydın olunmaz. gerçekten aydın nedir diye düşünülürse, belki olaylara farklı bir yaklaşımla, belki de farklı bir düşünce sistemi ile hem insanlara hem de sorunların çözümüne yararlı olan kişidir. bir kere zaten gerçekten pozitif bir özelliği olan kimse onu açık açık dile getirmez, getirmemelidir de zaten. eğer biri "of be amma süperim lan" derse siktir git bi çay koy derler adama, haklı bir tepkidir de zaten bu. lafla işler yürüseydi tüm siyasetçiler şimdiye kadar türkiye'yi yüzlerce kez kalkındırmışlardı. sen sadece laf üret, hiçbir işe yarama; git ondan sonra bir de bik bik et. yok öyle. gerçekten somut şeylerle gel, yararlı olacak şeyler üret; sonra gel biz sana zaten aydın deriz; işlerini takdir eder destekleriz.

ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

yine sözlükte yazdığım bir yazı;
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kendine+aydın+diyen+kisi/1

10 Nisan 2005

semafor (semaphore)

nedense hiçbir kaynakta doğru düzgün anlatıl(a)mamış. herhalde kimse doğru düzgün bilmiyor :P

inceleyin bakalım:
http://en.wikipedia.org/wiki/semaphore_%28programming%29

raporu unutmuşum!

yarına mikroişlemci uygulamaları labının raporunun yazılması lazım, tamamen aklımdan çıkmış iyi bereket hatırladım :)

işletim sistemleri sınavı var çarşambaya çalışmak lazım epey. semaforlar, iplikler, ölümcül kitlenmeleri öğrenmeli. bir de ödevi var zaten onunla da uğraşmak lazım, yalnız uygulamalar baya kasış.

söz uçar yazı kalırmış.

her tarafım ağrıyor :/

hamken maç yapmaktan mı yoksa gece üşüdüm mü bilinmez her tarafım ağrımakta. çok yorgun sayılırım. yalnız yürürken bile kısıtlayıcı oluyor ağrılar. neyse...

9 Nisan 2005

Ran (1985)

her sahnesi fotoğraf çeker gibi özenle çekilmiş süper kurosawa filmi. renkler, mekanlar, karakterler, görsellik, manzara, kostümler, bulutlar, hareketler hepsi ayrı bir özenle kurgulanmış ve gerçeklenmiş. dikkat edilirse her sahne bir fotoğraf gibidir, herşey objektifte olması gerektiği gibidir. insanların iktidar hırsları, şerefsizlikleri, inatları, kısaca insanın başına bela açan özellikleri çok güzel işlenmiş, yansıtılmış. alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste ve yaşlılık kavramları incelenmiş. çok da süper bir film olmuş. diyaloglarından görselliğine kadar herşey müthiş. kurosawa gerçekten bu filmi yaparken çok uğraşmış, hakkaten de sonucunu almış. koskoca şato cayır cayır yakılmıştır. 160 dakikadır, izlemek için sabırlı olmak gerekir ama sadece görüntüleri inceleseniz sıkılmazsınız, hatta sadece diyaloglara dikkat etseniz yine sıkılmazsınız. helal olsun, film dediğin böyle olmalı! çok sağlam, çok!

ekşi sözlükten bir yazım:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ran/@azeroth

bugün maç yaptık

baya yoruldum yav. insan uzun süre maç yapmayınca doğal olarak hamlıyor ve koşamıyor eskisi gibi. hey gidi günler be, zamanında saatlerce maç yapar hiçbir şey olmamış gibi ders felan çalışırdık. demek ki neymiş; insanın gençliği devamlı elinde kalmazmış bundan dolayı yaşlanacağınızı aklınızdan çıkarmadan hareket edilmeliymiş. zaten insan hiç değişmeyeceğini hep aynı kalacağını zanneder.

varsın zannetsin, hayat akıp geçmekte ve geçen her an insandan bir şeyler götürüp aynı zaman da belki de bir şeyler eklemekte.

ha bu arada aç karnına soda içmeyin bence, neden yahu derseniz; hani mineral alayım susuzluğum geçsin diye düşünüyorsanız olmuyor öyle. insanın karnında birşeyler olmalı ki o soda direk insanın midesine hucüm etmesin. pek bir şey yoksa midenizde hemen acıkıyorsunuz, doğal olarak yorgunken acıkmak pek makul değil, ulen şimdi kim yemek hazırlayacak falan diye kendi kendinize düşünüyorsunuz.

havalar ısındı sanırım artık mesela ben bugün kısa kollu gömlekle şok'a gittim, üzerine terledim bile. neyse çimlere felan yatmak lazım boş bir anda, hoş olur sanki.

vay be ne güzel yazdım :) normalde üşenirim veya bulamam yazacak bir şey böyle insan kendini rahat bırakınca ne kadar da güzel yazıyor :) heheh.

kalın sağlıcakla...

8 Nisan 2005

dinlenesi müzik eserleri

Kurtlar Vadisi - Fırtına (Selanik Türküsü)
Paul Westerberg - Stain Yer Blood
Erkan Oğur - Pencereden Kar Geliyor
Funda - Affetmem
No Doubt - Six Feet Under
Metallica - Creeping Death
Ogün Sanlısoy - Düşmez Kalkmaz


iyi dinlemeler...

4 Nisan 2005

Bir Ayet

"Hayır! Gerçekten insan, kendisinin muhtaç olmayacağını zannettiği için azar."

(Alak 7) Kur'an-ı Kerim